sınırlar

listen to the pronunciation of sınırlar
Turkish - English
boundaries

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins? - Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?

frontiers
limits

What I mean is that there are limits that need to be established and respected. - Demek istediğim kurulması ve saygı duyulması gereken sınırlar olduğudur.

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

bounds

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

confines
sınır
frontier

Many families left to make a new life on the frontier. - Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.

Many families went west to make a new life on the frontier. - Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.

sınır
boundary

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

Tom crossed the border into France. - Tom Fransa'ya giden sınırı geçti.

The army is in the north to protect the border. - Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.

sınır
limit

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

sınır
limitation

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

She knows her limitations. - O, kendi sınırlarını bilir.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

Such matters are beyond the bounds of human knowledge. - Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is a limit to how much one can tolerate. - Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

There is no limit to human progress. - İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
ulusal sınırlar
(Ticaret) national borders
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
dış sınırlar
(Hukuk) external borders, external frontiers
makul sınırlar içinde
(Konuşma Dili) within reasonable bounds
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Soccer is not necessarily confined to men. - Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds. - Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

yetkisinin belirlediği sınırlar içinde
(Hukuk) within the limits of its power
yüksek sınırlar
(Hukuk) high frontiers
sınırlar
Favorites