sınıflanmış

listen to the pronunciation of sınıflanmış
Turkish - English
classified
Any information a person or organization does not wish to disclose

I won't say who I'm going to the prom with; that's classified.

Simple past tense and past participle of classify

Make sure all the field observations are classified by species.

A classified advertisement in a newspaper or magazine
official classification of information or documents; withheld from general circulation; "thousands of classified documents have now been declassified"
{s} grouped, sorted, systematically arranged; secret, confidential
arranged into classes official classification of information or documents; withheld from general circulation; "thousands of classified documents have now been declassified
Leagues or tournaments with average limitations
National security information formally assigned by governments to one of several levels of sensitivity, usually (in English) top secret, secret, confidential, and, in some countries, restricted; thereby making disclosure to unauthorized persons illegal
past of classify
Employee family consisting of employees who under state law are not appointed with faculty rank or are specifically exempted They are governed by rules and regulations published and administered by the Personnel Division of the Executive Department of the State of Oregon and/or by the terms and conditions of collective bargaining agreements
arranged into classes
Classified information or documents are officially secret. He has a security clearance that allows him access to classified information. classified information, documents etc are ones which the government has ordered to be kept secret
sınıf
classroom

Please don't run in the classroom. - Lütfen sınıfta koşma.

Please don't run in the classroom. - Lütfen sınıfta koşmayın.

sınıf
class

This class consists of 15 boys and 28 girls. - Bu sınıf 15 erkekten ve 28 kızdan oluşuyor.

There are 40 pupils in this class. - Bu sınıfta kırk öğrenci var.

sınıf
grade

He is in the tenth grade. - O, onuncu sınıfta okuyor.

What grade is your sister in? - Kız kardeşin hangi sınıfta?

sınıf
sort

The postmen sort the mail each morning. - Postacı her sabah postaları sınıflandırır.

How will you sort the animals? - Sen hayvanları nasıl sınıflandıracaksın?

sınıf
{i} category
sınıf
sphere
sınıf
order

They accused him of being in the classroom in order to cause trouble. - Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.

He ordered the boys not to shout in the classroom. - Çocuklara sınıfta yüksek sesle konuşmamalarını emretti.

sınıf
(Politika, Siyaset) classification

Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver. - Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.

Classification is not my specialty. - Sınıflandırma benim uzmanlığım değil.

sınıf
classified

In the post office, mail is classified according to the place where it is to go. - Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.

This document is classified. - Bu belge sınıflandırılmış.

sınıf
caste
sınıf
(Denizbilim) classis
sınıf
(İstatistik) group

The class was divided into four groups. - Sınıf dört gruba ayrıldı.

sınıf
range
sınıf
(Biyoloji) tribe
sınıf
taxon
sınıf
run

Who can run fastest in your class? - Senin sınıfında en hızlı kim koşabilir?

Next to him, I'm the fastest runner in our class. - Onun yanında, ben bizim sınıfta en hızlı koşucuyum.

sınıf
remove
sınıf
rate

On a scale of 1 to 10, please rate your proficiency in the following languages. - 10 a 1 ölçeğinde, lütfen aşağıdaki dillerdeki yeterliliğini sınıflandır.

sınıf
circle
sınıf
denomination
sınıf
class; classroom; grade; form
sınıf
(Zooloji) , (Botanik) class
sınıf
estate
sınıf
form

Since graduation fifteen years ago I have never run into my former classmates. - On beş yıl önceki mezuniyetten beri eski sınıf arkadaşlarımla hiç karşılaşmadım.

Form is temporary, class is permanent. - Biçim geçici, sınıf kalıcıdır.

sınıf
rank
sınıf
States
sınıf
schoolroom
sınıf
genus
sınıf
branch
sınıf
race
sınıf
class; category
sınıf
(Askeriye) corps: İstihkâm Sınıfı Corps of Engineers
Turkish - Turkish

Definition of sınıflanmış in Turkish Turkish dictionary

SINIF
(Osmanlı Dönemi) Kısım, bölüm, tabaka
sınıf
Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü
sınıf
Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği
sınıf
Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri
sınıf
Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü. Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri: "Üçüncü sınıf bir gazeteciydi."- N. Cumalı
sınıf
Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı menfaati sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas: "Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi."- R. N. Güntekin
sınıf
Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı menfaati sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas
sınıf
Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri
sınıf
Ders okutulan yer, dershane, derslik
sınıflanmış
Favorites