sıkmak

listen to the pronunciation of sıkmak
Turkish - English
bother

I told Tom to quit bothering me. - Tom'a canımı sıkmaktan vazgeçmesini söyledim.

Tom didn't want to bother Mary. - Tom Mary'nin canını sıkmak istemiyordu.

tighten

Now all you have to do is tighten the screw, and Bob's your uncle. - Şimdi yapman gereken tek şey vidayı sıkmak ve Bob senin amcandır.

You have to tighten those screws. - Sen o vidaları sıkmak zorundasın.

bore

I don't want to bore you. - Canını sıkmak istemem.

I don't want to bore you by repeating things you already know. - Zaten bildiğin şeyleri tekrarlayarak seni sıkmak istemiyorum.

squeeze
to put pressure on (someone)
irk
clench
incommode
load
to squirt (something) on
grip
chevy
pinch
to press; to squeeze; to wring; to tighten; to bore, to turn sb off; to bother, to trouble; to annoy, to plague, to embarrass; to clench
to annoy, bother
to shoot, fire (a bullet)
harass
jam
crush
constrict
depress
hold tight
distress
give the willies
to hold (someone, something) tightly
chivvy
oppress
hatchel
make fast
extrude
chivy
ream out
(limon vb.) press
cumber
constipate
ream
ail
mope
annoy

She does nothing but annoy me all day long. - O bütün gün canımı sıkmaktan başka bir şey yapmaz.

He made mistakes on purpose to annoy me. - Canımı sıkmak için hataları kasıtlı olarak yaptı.

turn off
(Dilbilim) brown off
squash
spray
brace
(Konuşma Dili) worry to death
plague
fret
pester
embarrass
chagrin
try
besiege
burthen
trouble
pall
astringe
bite
(Tekstil) quetch
eloq
wring

I'd like to wring Tom's neck. - Tom'un boynunu sıkmak istiyorum.

(Tekstil) express
drive
{f} pressurize
(Tekstil) spueeze
disgruntle
pull on
{f} press
{f} straiten
prey
{f} strangulate
sık
{s} frequent

My boss called me down for frequent absence from work. - Patronum sık sık işe gelmediğim için beni azarladı.

The teacher was worried by Tom's frequent absence from class. - Öğretmen Tom'un sık sık sınıfta bulunmamasından endişeliydi.

can sıkmak
bother
sıkmak (limon)
press
sıkmak (limon)
ream
can sıkmak
bore
sık
{s} dense

The man was hiding in a dense forest. - Adam sık bir ormanda saklanıyordu.

sık
often

I often play tennis after school. - Okuldan sonra sık sık tenis oynarım.

He often eats breakfast there. - O, kahvaltısını sıklıkla orada yer.

can sıkmak
bug
sık
closely

This is one of Tatoeba's most closely guarded secrets. - Bu, Tatoeba'nın en sıkı korunan sırlarından biridir.

This is one of Boston's most closely guarded secrets. - Bu, Boston’un en sıkı korunan sırlarından biridir.

çamaşır sıkmak
to wring laundry
sık
close-timbered
sık
squeeze

Tom squeezed Mary's hand. - Tom Mary'nin elini sıktı.

I squeezed the juice out of the oranges. - Portakalların suyunu sıktım.

sık
continual
sık
clasp
sık
embarrass

She finds her parents embarrassing. - Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.

The shy boy was utterly embarrassed in her presence. - Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.

sık
clench

Tom's hands were tightly clenched into fists. - Tom'un elleri sıkıca yumruk haline getirildi.

Tom clenched his fist. - Tom onun yumruğunu sıktı.

sık
compact

Tom has a trash compactor. - Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.

sıkma
expression
sıkma
extruding
vida sıkmak
screw
sık
oppress

The silence is oppressive. - Sessizlik can sıkıcıdır.

sık
serried
sık
{f} oppressed
sık
{f} constricting
sık
constrict
sıkma
{i} constricting
sıkma
pressure
sıkma
squeeze

She tried to squeeze the juice from the orange. - O, portakalın suyunu sıkmaya çalıştı.

She tried to squeeze the juice out of the orange. - O, portakalın suyunu sıkmaya çalıştı.

can sıkmak
Annoy, bother, bore
canını sıkmak
Annoy, bother, bore, displease, worry, put sb out, give sb the pip
sık
{s} thick

The forest was thick and impenetrable. - Orman sık ve aşılmazdı.

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

sık
frequently as
ayağını sıkmak
pinch
boğazını sıkmak
to throttle, to choke, to strangle
boğazını sıkmak
scrag
can sıkmak
to annoy
canını sıkmak
give the hump
canını sıkmak
get in one's hair
canını sıkmak
give the pips
canını sıkmak
give smb. the hump
canını sıkmak
to annoy, to bother, to bore, to displease, to worry, to put sb out, to give sb the pip
civata sıkmak
screw the bolt
dişini sıkmak
to grit one's teeth and bear it
dişini sıkmak
take one's courage in both hands
döndürerek sıkmak
wring
döndürerek sıkmak
give smth. a wring
el sıkmak
press flesh
elini sıkmak
shake smb. by the hand
elini sıkmak
shake smb.'s hand
elini sıkmak
clasp smb.'s hand
gırtlakını sıkmak
to press, squeeze; to dun
hava sıkmak
slang to be a bore; to be a pain
hortum sıkmak
to jet water on (a fire) with a fire hose, stream water on (a fire) with a fire hose
içini sıkmak
hip
karanfili sıkmak
slang to endure, hold out; to be patient
karanlıka kurşun sıkmak
to take a shot in the dark
kemer sıkmak
tighten one's belt
kemer sıkmak
pull in one's belt
kemerini sıkmak
to tighten one's belt
kemerini sıkmak
tighten one's belt
kemerini/leri sıkmak
to tighten one's belt, practice thrift
kemerleri sıkmak
tighten one's belt
kemerleri sıkmak
tighten the purse strings
kuvvetle sıkmak
wring
kıvırıp sıkmak
wring out
limon sıkmak
slang to introduce a sour note into, wet-blanket (a conversation)
palavra atmak/savurmak/sıkmak
to talk bunk, talk rot, be full of bull
palavra sıkmak
draw the longbow
ruhunu sıkmak
give one the heebie jeebies
silah sıkmak
fire a gun
sinirden dişlerini sıkmak
champ at the bit
sivilce sıkmak
squeez pimples
sivilce sıkmak
pop zits
sprey sıkmak
spray
suyunu sıkmak
(çamaşır) wring out
sık
thickly

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

sık
(placing things) close together
sık
close (weave, knit)
sık
dense, thick; frequent; closely; frequently
sık
frequently

She was frequently late for school. - O sık sık okula geç kalırdı.

Tom frequently goes to Boston. - Tom sık sık Boston'a gider.

sık
placed or spaced close together; dense, thick
sık
(weaving, knitting) closely
sık
close

She closed the door tightly behind her. - O, onun arkasından kapıyı sıkıca kapattı.

The closet door is stuck. - Dolap kapısı sıkıştı.

sık
constricted
sıkma
constriction
sıkma
(fruit) that is good for making juice: sıkma portakal juice orange
sıkma
squeezing
sıkma
pressing
sıkma
pressing, squeeze
sıkma
wring

I'd like to wring Tom's neck. - Tom'un boynunu sıkmak istiyorum.

It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck. - Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.

sıkma
harassment
sıkma
gripping
sıkma
trousers which are tight below the knees and full above the kness
sıkma
clasp
sıkma
extrusion
sıkma
oriel
sıkma
clamp
sıkma
tamper
yumruğunu sıkmak
double
çok sıkmak
straitjacket
Turkish - Turkish
Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak
Baskı altına almak, üzmek, bunaltmak, zorlamak
Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepçevre basınç altına almak
Basınçlı bir araçla fışkırtmak, püskürtmek
Fakat ben sizi sıkmamak için uzatmayarak anlatacağım."- Ö. Seyfettin
Dar gelmek: "Kemer belimi sıktı."- Halk türküsü
Dar gelmek
Tetiği çekip boşaltmak (ateşli silahlar için): "Küçük hanım, tabancayı kalbine sıkmak istemiş."- H. R. Gürpınar
Tetiği çekip boşaltmak (ateşli silâhlar için)
Sıkıntı vermek: "... ihtimal inanmayacaksınız
Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepçevre basınç altına almak: "Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor."- Ö. Seyfettin
Sıkıntı vermek
Basınçla suyunu, yağını, sıvı kısmını çıkarıp akıtmak
(Osmanlı Dönemi) FAZA'
(Osmanlı Dönemi) HEMS
(Osmanlı Dönemi) TAGMİZ
SIKMA
Sıkılmaya, suyu alınmaya elverişli
SIKMA
Dar bir tür kadın yeleği
SIKMA
Bir tür pantolon veya şalvar
SIKMA
Sıkmak işi
SIKMA
Bayat ekmeğin su ile ıslatılıp sıkılmasıyla elde edilen malzemeyi un, tuz ve suyla yoğurup hamur hâline getirdikten sonra arasına kavrulmuş soğan, peynir konularak pişirilen bir yemek
Sık
(Osmanlı Dönemi) TİZ
sık
Mısırlar yetişirken aralarından sökülen fazla mısırlar
sık
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
sık
Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı. Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
sıkma
Gömlek
sıkma
Bayat ekmeğin su ile ıslatılıp sıkılmasıyla elde edilen malzemeyi un, tuz ve suyla yoğurup hamur hâline getirdikten sonra pişirilmesi ve arasına kavrulmuş soğan, peynir konularak yapılan bir yemek
sıkma
içine peynir,pişmiş patates-yumurta konulan ekmek, yufka
sıkmak
Favorites