Definition of sıkıcı in Turkish English dictionary
- dull
The coffee enabled me to stay awake during the dull concert.
- Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
- boring
I used to use Twitter, but then found it a bit boring, so I stopped using it.
- Twitter'ı kullanırdım, fakat sonra onu sıkıcı biraz buldum, bu yüzden onu kullanmayı durdurdum.
Staying at home is boring.
- Evde kalmak sıkıcıdır.
- tedious
They are weary of their tedious work.
- Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.
If life is ridiculous and absurd, be glad that it is not tedious.
- Eğer hayat gülünç ve saçma ise dert etmeyin çünkü bu en azından sıkıcı değil demektir.
- bald
- (Konuşma Dili) as dull as ditch water
- deadly
The party was perfectly deadly.
- Parti tamamen sıkıcıydı.
- bland
- cumbersome
- soul-destroying
- pestilent
- troublesome
- prosaical
- tame
- vexatious
- ditchwater
- colourless
- ditch-water
- tightener
- grim
- droning
- (Mimarlık) drip
- inconvenient
- colorless
- nuisance
- unexeciting
- cheerless
- Boring, tedious, tiresome, wearisome; irksome, bothersome
- burdensome
- gloomy
- tiresome
Your friend is tiresome.
- Arkadaşın can sıkıcı.
You're getting very tiresome.
- Çok sıkıcı oluyorsun.
- cut and dried
- damnable
- (kitap) unreadable
- grotty
- arid
- disconcerting
- dryasdust
- dead alive
- ditch water
- dusty
- cold
- drab
- dry
He has a very dry sense of humor.
- Onun çok sıkıcı bir mizah duygusu var.
The lecture was as boring as watching paint dry.
- Ders kuru boya izlemek kadar sıkıcıydı.
- soul destroying
- boring, dull, deadly, dreary, tiresome, irksome, wearisome, drab, tedious, prosaic, arid, flat, colourless, colorless; tightener
- gaunt
- unexciting
- constringent
- oppressive
The silence is oppressive.
- Sessizlik can sıkıcıdır.
- unpleasant
- grave
- warm
- {s} stuffy
The air in this room's very stuffy.
- Bu odadaki hava çok sıkıcı.
- {s} slow
Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
- Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
The game was slow, and it was also boring.
- Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- {s} humdrum
- {s} prose
- dry-as-dust
- saturnine
- irksome
He has an irksome personality.
- Onun can sıkıcı bir kişiliği var.
- cumbrous
- workaday
- grey
- prosaic
- mundane
- wearisome
- mousy
- staid
- prolix
- sterile
- dead
The party was perfectly deadly.
- Parti tamamen sıkıcıydı.
- sıkıcı tip
- pill
- sıkıcı tip
- bore
- sıkıcı şey
- bore
- sıkıcı bir şekilde
- flatly
- sıkıcı iş
- grind
- sıkıcı konuşma
- harangue
- sıkıcı tip
- non-person
- sıkıcı şey veya kimse
- nuisance
- sıkıcı (kimse)
- prosaist
- sıkıcı adale
- constrictor
- sıkıcı bil dille yazmak
- prose
- sıkıcı bir biçimde
- dustily
- sıkıcı bir biçimde
- prosaically
- sıkıcı bir biçimde
- bovinely
- sıkıcı bir halde
- inanimately
- sıkıcı bir halde
- colorlessly
- sıkıcı hale getirmek
- make gloomy
- sıkıcı iş
- chore
- sıkıcı kimse
- bromide
- sıkıcı kimse
- nudnick
- sıkıcı kimse
- nudnik
- sıkıcı konuşma
- peroration
- sıkıcı konuşmak
- jaw
- sıkıcı lâf
- humdrum
- sıkıcı olarak
- damnably
- sıkıcı tip
- nuisance
- sıkıcı tip
- non person
- sıkıcı tip
- dryasdust
- sıkıcı tip
- boring person
- sıkıcı tip
- mope
- sıkıcı tip
- drag
- sıkıcı vaaz
- preachment
- sıkıcı vergi
- (Ticaret) nuisance tax
- sıkıcı yazar
- dryasdust
- sıkıcı yazı
- prose
- sıkıcı yer
- godforsaken
- sıkıcı öğütler vermek
- preachify
- sıkıcı şey
- stodge
- can sıkıcı
- boring
Tom was boring, but Mary wasn't.
- Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
- can sıkıcı
- annoying
You are really annoying.
- Gerçekten can sıkıcısın.
My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying.
- Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.
- can sıkıcı
- embarrassing
She finds her parents embarrassing.
- Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.
Something embarrassing happened last week.
- Geçen hafta can sıkıcı bir şey oldu.
- can sıkıcı
- tedious
They are weary of their tedious work.
- Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.
- monoton ve sıkıcı
- rut
- yorucu, üzücü, can sıkıcı
- exhausting, upsetting, frustrating
- ağır ve sıkıcı iş
- donkey work
- can sıkıcı
- chippy
- can sıkıcı
- worrisome
- can sıkıcı
- bothersome
Why are women such bothersome creatures?
- Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.
- can sıkıcı
- soulless
- can sıkıcı
- worrying
- can sıkıcı
- boring, dull, dreary, bothersome, worrisome
- can sıkıcı
- disagreeable
- can sıkıcı
- sullen
- can sıkıcı
- displeasing
- can sıkıcı
- vexatious
- can sıkıcı
- provoking
- can sıkıcı
- aggravating
- can sıkıcı
- soul destroying
- can sıkıcı
- unexciting
- can sıkıcı
- painful
I knew it would be painful.
- Bunun can sıkıcı olacağını biliyordum.
That's got to be painful.
- Bu can sıkıcı olmalı.
- can sıkıcı biçimde
- annoyingly
- can sıkıcı konuşmak
- prose
- can sıkıcı tip
- humdrum
- can sıkıcı tip
- pain in the neck
- can sıkıcı öğüt
- jaw
- ne sıkıcı şey
- what a drag
- ruhsuz ve sıkıcı
- as dull as ditch water
- uzun ve sıkıcı bölüm
- longueur
- uzun ve sıkıcı mektup
- screed
- zor ve sıkıcı işler
- chores