sıkı sıkı

listen to the pronunciation of sıkı sıkı
Turkish - English
tightly
firmly
tight
up
firm
closely
severely
sıkı
firm

He clutched her arm firmly. - O kolunu sıkıca kavradı.

Holding on to the rope firmly, I came safely to land. - İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.

sıkı
tight

She held on to my hand tightly. - O, elimden sıkıca tuttu.

I hugged her tightly. - Ben ona sıkıca sarıldım.

sıkı fıkı
intimate
sıkı
strict

She advised him to go on a strict diet. - O ona sıkı bir diyet yapmasını tavsiye etti.

The entry requirements for the essay competition are very strict. - Kompozisyon yarışması için giriş şartları çok sıkıdır.

sıkı
stringent
sıkı sıkı sarılmış
tenacious
sıkı sıkıya
rigidly
sıkı sıkı sarılma
tenacity
sıkı sıkıya
1. very tightly. 2. well, in a thoroughgoing fashion
sıkı sıkıya sarılmak
stick to
sıkı
compact

Tom has a trash compactor. - Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.

eli sıkı
tight
eli sıkı
tight-fisted
sıkı
dense
sıkı fıkı
chummy
eli sıkı
near
sıkı
rigorous
ağzı sıkı
discreet

Tom is extremely discreet. - Tom son derece ağzı sıkı.

Don't worry, Mary, I'll be discreet. - Merak etme Mary, ben ağzı sıkı olacağım.

sıkı
(Avcılık) load
sıkı
intimate
sıkı
four

He remained there for four years. Great joy and distress awaited him. - O orada dört yıl kaldı. Onu büyük sevinç ve sıkıntı bekliyordu.

sıkı
concerted
sıkı
(Konuşma Dili) hard and fast
sıkı
close-fitting
sıkı
close fit
sıkı
close-bodied
sıkı
nonindulgent
sıkı
unpermissive
sıkı
fine

The sentence seems fine to me. - Cümlede bir sıkıntı göremedim.

sıkı
trouble

What is most troublesome is the corruption of the best. - En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.

Don't give me any more trouble. - Bana daha fazla sıkıntı verme.

sıkı
difficulty

When I was in England, I had great difficulty trouble in speaking English. - Ben İngiltere'deyken İngilizce konuşmakta büyük sıkıntı yaşadım.

Are you in any difficulty? - Herhangi bir sıkıntı içinde misin?

sıkı
strong

His handshake is too strong. - Onun el sıkışması çok güçlü.

I strongly suggest that you study harder. - Daha sıkı çalışmanı kuvvetle öneririm.

sıkı
straits

If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits. - O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.

She was in dire straits, but made a virtue out of necessity. - O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.

sıkı arama
sweep
sıkı ağızlı
close-mouthed
sıkı ağızlı
close
sıkı denetim
reglementation
sıkı dostlar
fast friends
sıkı fıkı
as thick as thieves
sıkı fıkı
(deyim) hail-fellow-well-met
sıkı geçme
(Otomotiv) shrink-fit
sıkı giyinmek
bundle up
sıkı olarak
tightly
sıkı olmayan
loose
sıkı tutma
clasp
sıkı tutmak
hang on
sıkı tutmak
grasp
sıkı yönetim
(Kanun) martial law
sıkı çalışmak
work hard
sıkı çalışmak
knuckle down
yeterince sıkı
hard enough
eli sıkı
Close-fisted, tight-fisted, pinchpenny, hard fisted
sıkı
stingy
sıkı
closely (woven)
sıkı
numerous and pressing (jobs). 10
sıkı
strict, strictly observed or enforced
sıkı
tightly

She held on to my hand tightly. - O, elimden sıkıca tuttu.

I always tie my shoes tightly before I go jogging. - Ben koşuya gitmeden önce ayakkabılarımı her zaman sıkı bağlarım.

sıkı
wad (for a muzzle-loader)
sıkı
strong, heavy (wind or blow with the fist)
sıkı
close (weave)
sıkı
tight; firm
sıkı tutmak
1: Hold tight, hang on, grip.2. Control firmly.3. Wire away, wire in
ayağına sıkı olmak
be a good walker
ağzı sıkı
incommunicative
ağzı sıkı
reserved

Tom is quite reserved, isn't he? - Tom oldukça ağzı sıkı, değil mi?

Tom is reserved, isn't he? - Tom ağzı sıkı, değil mi?

ağzı sıkı
secretive

He is very secretive in regard to his family life. - O, aile hayatı hakkında ağzı sıkıdır.

Tom is a very secretive person. - Tom çok ağzı sıkı bir kişidir.

ağzı sıkı
reticent
ağzı sıkı
tight lipped
ağzı sıkı
secretive, reticent, close, tight-lipped, cagey
ağzı sıkı
cagey
ağzı sıkı
inexpressive
ağzı sıkı
close lipped
ağzı sıkı olma
seal
ağzı sıkı olmak
be secretive about
ağzını sıkı tutmak
to guard one's tongue, to keep one's mouth shut
bağları sıkı olmayan
nonrigid
biriyle sıkı fıkı olmak
(deyim) cozy up to someone
daha sıkı
tighter
eli sıkı
close-fisted
eli sıkı
spare
eli sıkı
shabby
eli sıkı
skinny
eli sıkı
niggard
eli sıkı
mean
eli sıkı
pinchpenny
eli sıkı
hard fisted
eli sıkı
closefisted, stingy, tight, close, tightfisted
eli sıkı tip
niggard
kuru sıkı
1. blank (shot). 2. bluff, empty threat
kuru sıkı atmak
to utter empty threats
o bileziğin tokası sıkı mı
Is the clasp on that bracelet a strong one
sıkı
sure

I'm sure Tom is bored. - Tom'un sıkıldığından eminim.

We'll have troubles for sure. - Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.

sıkı
close

The closet door is stuck. - Dolap kapısı sıkıştı.

Tom's family is close-knit and loving. - Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.

sıkı
strait

She was in dire straits, but made a virtue out of necessity. - O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.

If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits. - O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.

sıkı
clinging
sıkı
close fitting
sıkı
gross
sıkı
(araştırma) searching
sıkı
iron

Tom has an ironclad alibi for the night of Mary's murder. - Tom'un Mary'nin cinayet gecesi için sıkı bir mazereti var.

sıkı
serried
sıkı
foursquare
sıkı
fast

Check all the loose knots and fasten them tight. - Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.

Hold fast to this tree. - Bu ağaca sıkı dayanın.

sıkı
numerous and pressing (jobs)
sıkı
close bodied
sıkı
hard

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

sıkı
slang first-rate, great, very good
sıkı
tight; firm, fast; dense, compact; thick; strict; severe; close, fine; tightfisted, tight, stingy, miserly; straits, trouble, difficulty; hard
sıkı ağızlı
secretive

Tom was always secretive. - Tom hep sıkı ağızlıydı.

Tom is always secretive. - Tom her zaman sıkı ağızlı.

sıkı bandaj
(Tıp) constrictive bandage
sıkı basmak
to use one's authority, insist on having one's way
sıkı bağlamak
make fast
sıkı bağlamak
(halat) frap
sıkı bağlaşım
tight coupling
sıkı bağlı
(Telekom) hard stack
sıkı bükümlü
hard twisted
sıkı disiplin
discipline
sıkı disiplin
iron discipline
sıkı disiplin
strictness
sıkı disiplin altına alma
regimentation
sıkı doku
close texture
sıkı dokunmuş
well knit
sıkı dost
fast friend
sıkı dostlar
inseparables
sıkı dostluk
intimacy
sıkı dur!
hang on to your hat
sıkı durmak
hold firmly
sıkı durmak
to be brave or firm; to act bravely or firmly; to stand one's ground
sıkı durmak
sit tight
sıkı durmak
to hold fast
sıkı durmak
hold firm
sıkı durun
(Konuşma Dili) hang on to your hat
sıkı durun
(Konuşma Dili) hold on to your hat
sıkı dövüşmüş
hard-fought
sıkı düzen
discipline
sıkı düğüm
tightknit
sıkı emir
enjoinder
sıkı esmek
to blow a gale
sıkı fıkı
close

Tom's family is close-knit and loving. - Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.

sıkı fıkı
hail fellow well met
sıkı fıkı
cheek by jowl
sıkı fıkı
intimate, thick (with sb), as thick as thieves
sıkı fıkı
1. intimate (friend). 2. on intimate terms, palsy-walsy
sıkı fıkı dost
buddy buddy
sıkı fıkı olmak
to be on intimate terms (with), to be thick with sb, to be as thick as thieves
sıkı fıkı olmak
hobnob
sıkı fıkılık
conversance
sıkı geçme
driving fit
sıkı geçme
close fit
sıkı geçme
shrink fit
sıkı giyinmek
wrap up
sıkı giysi
corselet
sıkı güvenlik
tighter security
sıkı ilişki
cordial relation
sıkı ilişki
close relation
sıkı ilişki
close relationship
sıkı karışım
closed mix
sıkı kavga
hard-fought battle
sıkı kaya
dense rock
sıkı kum
dense sand
sıkı kuplaj
tight coupling
sıkı pazarlık
horse trading
sıkı pazarlık
haggling
sıkı pazarlık eden kimse
haggler
sıkı pazarlık etmek
drive a hard bargain
sıkı pazarlık yapan kimse
higgler
sıkı pazarlık yapmak
higgle
sıkı rejim
crash diet
sıkı rekabet
(Ticaret) neck and neck
sıkı savunma
stonewalling
sıkı savunma
stonewall
sıkı savunma yapmak
stonewall
sıkı tabanlı
(deyim) on a firm footing
sıkı takip
(deyim) eager chase
sıkı tutma
purchase
sıkı tutma
cinch
sıkı tutma
holding tight
sıkı tutma
clinch
sıkı tutmak
keep hold of
sıkı tutmak
hold tight
sıkı tutmak
1. to hold (something, someone) tightly. 2. to do (a job) with scrupulous care
sıkı tutmak
clinch
sıkı tutmak
get a grip
sıkı tutmak
a) to hold tight, to hang on, to grip b) to control firmly
sıkı uyarı
enjoinder
sıkı uç
dense end
sıkı vurucu
(Spor) pinch hitter
sıkı yapı
dense packing
sıkı yumruk
tightfist
sıkı çalışma
hardwork
sıkı çalışma
hard work

Parents try to impress upon their children the importance of honesty and hard work. - Ebeveynler çocuklarını dürüstlük ve sıkı çalışmanın önemi üzerine etkilemeye çalışıyorlar.

Hard work is an essential element of success. - Sıkı çalışma başarının önemli bir faktörüdür.

sıkı çalışmak
to work hard
sıkı çalışmak
plod away
sıkı önlem
crackdown

The police began a crackdown on illegal parking. - Polis yasadışı parkta sıkı önleme başladı.

sıkı önlem almak
take drastic measures
sıkı önlem almak
take repressive measures
sıkı önlem almak
take harsh measures
sıkı önlem almak
take strict measures
sıkı örgülü
(İnşaat) close packed
sıkı örülmüş
hard-spun
yaşama sıkı sıkı sarılma
tenacity of life
çok sıkı
watertight
Turkish - Turkish
İyice
sıkı sıkıya
Çok sıkı olarak, sımsıkı
sıkı sıkıya
İyice
ağzı sıkı
Ağzı pek (kimse)
eli sıkı
Çok tutumlu, cimri, pinti
sıkı
Güçlü ve çabuk, hızlı
sıkı
İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız; gevşek olmayan
sıkı
Yoğun
sıkı
Zorlayıcı durum
sıkı
Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan
sıkı
Sıkıca, iyice
sıkı
Zorlu, güçlü ve etkili
sıkı
Güçlü ve çabuk, hızlı: "Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker."- R. N. Güntekin
sıkı
Dar. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan
sıkı
Yoğun: "Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim."- Atatürk
sıkı
Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan: "Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu."- Y. K. Karaosmanoğlu. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı
sıkı
Ağızdan dolma ateşli silâhlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları gibi şeylerin tümü
sıkı
Disiplin
sıkı
İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı
sıkı
Zorlu, güçlü ve etkili: "En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir."- B. Felek
sıkı
Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları gibi şeylerin tümü: "İlk sıkıyı babam attı."- S. Kocagöz
sıkı
Dar
sıkı
Cimri
sıkı ağızlı
Gizli kalması gereken şeyleri başkasına söylemeyen, sır tutabilen ketum
sıkı denetim
Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserlerinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi; yayın ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sansür
sıkı doku
Gözenekleri ve öz ışınları açıkça görünmeyen, yıl halkaları biçimde birbirinden ayrılamayan ağaçların dokusu
sıkı düzen
Bir topluluğun yasa ve tüzüklere bağlı olması, disiplin, zapturapt
sıkı fıkı
Birbirine bağlı ve teklifsiz
sıkı sıkı
Favorites