sıkıştırmak

listen to the pronunciation of sıkıştırmak
Turkish - English
{f} compress

A baler is used to compress hay into bales. - Bir balya makinesi samanı balyalara sıkıştırmak için kullanılır.

squeeze
crowd
jam
force
to wedge in; to jam in; to squeeze (people, things) in, crowd (people, things) in
to squeeze or pinch (someone)
oppress
crush
clinch
bear against
grip
stress
to slip (something) quietly into (someone's hand, pocket, etc.)
to catch, pinch (one's finger, etc.) in (a place)
bombard
constrict
to corner (a fleeing person)
compress , pack
to press; to squeeze; to pinch; to compress; to force; to tighten; to jam; to crowd; to cram; to corner (sb); to oppress; to slip (money, etc. into sb's hand)
(parmak vb.) shut in
come down on
clamp
tighten

To make our house payments, we're going to have to tighten our belts. - Ev ödemelerimizi yapmak için, kemerlerimizi sıkıştırmak zorunda kalacağız.

compact
grind
to tighten; to compress
dun
heckle
astringe
press
clamp down
hurry
bottle up
besiege
press smb. close
to press, pressure, put pressure on (someone)
{f} rush
{f} tuck
{f} impress
torque
clench
squeeze into
thrust
slip
(deyim) feel up
beset
(Askeri) packing
cram
kern
string
key
constrain
(Dilbilim) crack down
tight

To make our house payments, we're going to have to tighten our belts. - Ev ödemelerimizi yapmak için, kemerlerimizi sıkıştırmak zorunda kalacağız.

tighten up
(Dilbilim) box in
scrooge
squash
urge
pin
cramp
get clamp
jam in
lean upon
crossexamine
press for
{f} pinch
{f} straiten
drive smb. to the wall
Sıkıştırma
zip
sıkıştırma
(Nükleer Bilimler) compress

A baler is used to compress hay into bales. - Bir balya makinesi samanı balyalara sıkıştırmak için kullanılır.

mengene ile sıkıştırmak
clamp
sıkış
squeeze

Can you squeeze me into your busy schedule? - Beni yoğun programına sıkıştırabilir misin?

sıkıştırma
(Mekanik) fastening
sıkıştırma
(Tıp) condensation
sıkıştırma
crimping
sıkıştırma
{i} compression
sıkıştırma
wedge
sıkıştırma
(Bilgisayar) do not compress
sıkıştırma
(Bilgisayar) condense
sıkıştırma
firming
sıkıştırma
(Askeri) packing
takoz vb ile sıkıştırmak
wedge
sıkış
{i} clench
sıkıştırma
{i} compressing
sıkıştırma
urgency
sıkıştırma
press
sıkıştırma
compacting
sıkıştırma
compaction
sıkıştırma
{i} tampering
köşeye sıkıştırmak
drive sb into a corner
köşeye sıkıştırmak
corner, stalemate
sıkıştırma
companding
sıkıştırma
compressions
arasına sıkıştırmak
sandwich in
arasına sıkıştırmak
sandwich
araya sıkıştırmak
work in
bastırıp sıkıştırmak
tamp
kolanla sıkıştırmak
girth
köşeye sıkıştırmak
corner
köşeye sıkıştırmak
stalemate
köşeye sıkıştırmak
to corner, to drive sb into a corner
mengene ile sıkıştırmak
cramp
mengeneyle sıkıştırmak
to clamp
sorularla sıkıştırmak
ply smb. with questions
sıkış
{f} jam

I think we'll make it in time if we don't get stuck in a traffic jam. - Trafik sıkışıklığına yakalanmazsak, sanırım onu zamanında yapacağız.

Had they left a little earlier, they would have avoided the traffic jam. - Biraz daha erken çıksalar, trafik sıkışıklığını atlatırlar.

sıkıştırma
squeeze
sıkıştırma
compaction , compression
sıkıştırma
importunity
sıkıştırma
incarceration
sıkıştırma
push
sıkıştırma
pressing
sıkıştırma
pressing; squeezing; compression
sıkıştırma
grilling
sıkıştırma
(Nükleer Bilimler) confinement
çenenin altına sıkıştırmak
chin
Turkish - Turkish
Ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak
Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak
Bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak
Bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak
Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek: "İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamağa başlar."- R. N. Güntekin
Kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak: "Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar
Jandarmalarla vuruşmuş."- M. Ş. Esendal
Ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak: "Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar."- R. H. Karay
Elle sarkıntılık etmek
Zorlamak
Kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak
Zorlamak: "Kocakarı odadan çıktıkça ben Nuri'yi sıkıştırıyorum."- H. R. Gürpınar
Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek
(Osmanlı Dönemi) İDMAC
tazyik etmek
çekmek
sıkılamak
(Osmanlı Dönemi) TAKAZA
kısmak
Sıkıştırma
(Osmanlı Dönemi) İHSAR
Sıkıştırma
ihnaklama
sıkıştırma
Sıkıştırmak işi
sıkıştırmak
Favorites