sıkışık

listen to the pronunciation of sıkışık
Turkish - English
jammed
congested

The roads here are congested. - Buradaki yollar sıkışık.

dense
crowded
cramped

I want to move out of this cramped room as soon as I can. - Bu sıkışık odadan elimden geldiğince çabuk taşınmak istiyorum.

It's very small and cramped. - Bu çok küçük ve sıkışık.

close, serried; crowded; cramped
pressed

He is always pressed for money. - O her zaman paraya sıkışıktır.

I'm not pressed for money. - Paraya sıkışık değilim.

constricted
hard up (for money); (time) when one is hard up (for money)
tight; tightly wedged or jammed; placed very close together; very crowded, congested
serried
hard pressed (for time); (time) when one is hard pressed (for time)
hard pressed
(deyim) cheek by jowl
(Bilgisayar) condensed
pushed
chock
straitened
sıkışık anda görevini üstlenmek
pinchhit
sıkışık anda işi üstlenen kimse
pinchhitter
sıkışık durum
push
sıkışık durumda
close
sıkışık olmak
to be pressed for sth
sıkışık oturmak
sit sandwich
Turkish - Turkish
Sıkışmış bir durumda olan: "Size bu kadar ücreti niye ödemekteyiz, böyle sıkışık anlarımızda?"- A. İlhan
Sıkışmış bir durumda olan
daraç