Definition of sıkı in Turkish English dictionary
- firm
He clutched her arm firmly.
- O kolunu sıkıca kavradı.
Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
- İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.
- tight
She took hold of my hand and held it tightly.
- O, elimi kavradı ve onu sıkıca tuttu.
I hugged her tightly.
- Ben ona sıkıca sarıldım.
- strict
When he was in the military, he conformed to the strict army rules.
- O askerdeyken, sıkı ordu kurallarına uydu.
The entry requirements for the essay competition are very strict.
- Kompozisyon yarışması için giriş şartları çok sıkıdır.
- stringent
- compact
Tom has a trash compactor.
- Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.
- dense
- rigorous
- (Avcılık) load
- intimate
- four
He remained there for four years. Great joy and distress awaited him.
- O orada dört yıl kaldı. Onu büyük sevinç ve sıkıntı bekliyordu.
- concerted
- (Konuşma Dili) hard and fast
- close-fitting
- close fit
- close-bodied
- nonindulgent
- unpermissive
- fine
The sentence seems fine to me.
- Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- trouble
Don't give me any more trouble.
- Bana daha fazla sıkıntı verme.
I could tell at a glance that she was in trouble.
- Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım.
- difficulty
If you have any difficulty, ask me for help.
- Eğer herhangi bir sıkıntın olursa, benden yardım iste.
When I was in England, I had great difficulty trouble in speaking English.
- Ben İngiltere'deyken İngilizce konuşmakta büyük sıkıntı yaşadım.
- strong
His handshake is too strong.
- Onun el sıkışması çok güçlü.
Tom's handshake is very strong.
- Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- straits
She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.
- O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.
- closely (woven)
- numerous and pressing (jobs). 10
- strict, strictly observed or enforced
- tightly
She gripped my arm tightly.
- O, kolumu sıkıca kavradı.
I hugged her tightly.
- Ben ona sıkıca sarıldım.
- strong, heavy (wind or blow with the fist)
- stingy
- wad (for a muzzle-loader)
- close (weave)
- tight; firm
- sure
I'm sure Tom is bored.
- Tom'un sıkıldığından eminim.
We'll have troubles for sure.
- Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
- close
He usually operates behind tightly closed doors.
- O genellikle sıkıca kapalı kapılar ardında çalışır.
Tom's family is close-knit and loving.
- Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.
- strait
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.
She was in dire straits, but made a virtue out of necessity.
- O çok sıkıntıdaydı ama mecbur olduğu işi isteyerek yaptı.
- clinging
- close fitting
- gross
- (araştırma) searching
- iron
Tom has an ironclad alibi for the night of Mary's murder.
- Tom'un Mary'nin cinayet gecesi için sıkı bir mazereti var.
- serried
- foursquare
- fast
Hold fast to this tree.
- Bu ağaca sıkı dayanın.
Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
- numerous and pressing (jobs)
- close bodied
- hard
If she studied hard, she could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
Study as hard as you can.
- Yapabildiğiniz kadar sıkı çalışın.
- slang first-rate, great, very good
- tight; firm, fast; dense, compact; thick; strict; severe; close, fine; tightfisted, tight, stingy, miserly; straits, trouble, difficulty; hard
- stiff
You're probably bored stiff.
- Muhtemelen çok sıkılmışsın.
- searching
- taut
- hard-line
- solid
- careful
- tense
The government's financial situation is tense.
- Hükümetin mali durumu sıkıntılı.
- strictest
- firm hand
They parted with a firm handshake.
- Sıkı bir tokalaşmayla ayrıldılar.
Tom has a good firm handshake.
- Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
- tighter
Tom hugged Mary even tighter.
- Tom Mary'ye daha da sıkı sarıldı.
- hardline
- near
We nearly had an accident when the car brakes jammed.
- Araba frenleri sıkıştığında neredeyse bir kaza yapıyorduk.
- tightfisted
- {s} minute
She got bored after fifteen minutes.
- On beş dakika sonra sıkıldı.
Tom got bored after three minutes.
- Tom üç dakika sonra sıkıldı.
- sıkı fıkı
- intimate
- sıkı sıkı
- tightly
- sıkı sıkı sarılmış
- tenacious
- sıkı fıkı
- chummy
- sıkı sıkı
- firmly
- sıkı arama
- sweep
- sıkı ağızlı
- close-mouthed
- sıkı ağızlı
- close
- sıkı denetim
- reglementation
- sıkı dostlar
- fast friends
- sıkı fıkı
- as thick as thieves
- sıkı fıkı
- (deyim) hail-fellow-well-met
- sıkı geçme
- (Otomotiv) shrink-fit
- sıkı giyinmek
- bundle up
- sıkı olarak
- tightly
- sıkı olmayan
- loose
- sıkı sıkı
- tight
- sıkı sıkı
- up
- sıkı sıkıya
- rigidly
- sıkı tutma
- clasp
- sıkı tutmak
- hang on
- sıkı tutmak
- grasp
- sıkı yönetim
- (Kanun) martial law
- sıkı çalışmak
- work hard
- sıkı çalışmak
- knuckle down
- sıkı tutmak
- 1: Hold tight, hang on, grip.2. Control firmly.3. Wire away, wire in
- sıkı ağızlı
- secretive
Tom was always secretive.
- Tom hep sıkı ağızlıydı.
You're always very secretive.
- Sen her zaman çok sıkı ağızlısın.
- sıkı bandaj
- (Tıp) constrictive bandage
- sıkı basmak
- to use one's authority, insist on having one's way
- sıkı bağlamak
- make fast
- sıkı bağlamak
- (halat) frap
- sıkı bağlaşım
- tight coupling
- sıkı bağlı
- (Telekom) hard stack
- sıkı bükümlü
- hard twisted
- sıkı disiplin
- discipline
- sıkı disiplin
- iron discipline
- sıkı disiplin
- strictness
- sıkı disiplin altına alma
- regimentation
- sıkı doku
- close texture
- sıkı dokunmuş
- well knit
- sıkı dost
- fast friend
- sıkı dostlar
- inseparables
- sıkı dostluk
- intimacy
- sıkı dur!
- hang on to your hat
- sıkı durmak
- hold firmly
- sıkı durmak
- to be brave or firm; to act bravely or firmly; to stand one's ground
- sıkı durmak
- sit tight
- sıkı durmak
- to hold fast
- sıkı durmak
- hold firm
- sıkı durun
- (Konuşma Dili) hang on to your hat
- sıkı durun
- (Konuşma Dili) hold on to your hat
- sıkı dövüşmüş
- hard-fought
- sıkı düzen
- discipline
- sıkı düğüm
- tightknit
- sıkı emir
- enjoinder
- sıkı esmek
- to blow a gale
- sıkı fıkı
- close
Tom's family is close-knit and loving.
- Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.
- sıkı fıkı
- hail fellow well met
- sıkı fıkı
- cheek by jowl
- sıkı fıkı
- intimate, thick (with sb), as thick as thieves
- sıkı fıkı
- 1. intimate (friend). 2. on intimate terms, palsy-walsy
- sıkı fıkı dost
- buddy buddy
- sıkı fıkı olmak
- to be on intimate terms (with), to be thick with sb, to be as thick as thieves
- sıkı fıkı olmak
- hobnob
- sıkı fıkılık
- conversance
- sıkı geçme
- driving fit
- sıkı geçme
- close fit
- sıkı geçme
- shrink fit
- sıkı giyinmek
- wrap up
- sıkı giysi
- corselet
- sıkı güvenlik
- tighter security
- sıkı ilişki
- cordial relation
- sıkı ilişki
- close relation
- sıkı ilişki
- close relationship
- sıkı karışım
- closed mix
- sıkı kavga
- hard-fought battle
- sıkı kaya
- dense rock
- sıkı kum
- dense sand
- sıkı kuplaj
- tight coupling
- sıkı pazarlık
- horse trading
- sıkı pazarlık
- haggling
- sıkı pazarlık eden kimse
- haggler
- sıkı pazarlık etmek
- drive a hard bargain
- sıkı pazarlık yapan kimse
- higgler
- sıkı pazarlık yapmak
- higgle
- sıkı rejim
- crash diet
- sıkı rekabet
- (Ticaret) neck and neck
- sıkı savunma
- stonewalling
- sıkı savunma
- stonewall
- sıkı savunma yapmak
- stonewall
- sıkı sıkı
- firm
- sıkı sıkı
- closely
- sıkı sıkı sarılma
- tenacity
- sıkı sıkıya
- 1. very tightly. 2. well, in a thoroughgoing fashion
- sıkı sıkıya sarılmak
- stick to
- sıkı tabanlı
- (deyim) on a firm footing
- sıkı takip
- (deyim) eager chase
- sıkı tutma
- purchase
- sıkı tutma
- cinch
- sıkı tutma
- holding tight
- sıkı tutma
- clinch
- sıkı tutmak
- keep hold of
- sıkı tutmak
- hold tight
- sıkı tutmak
- 1. to hold (something, someone) tightly. 2. to do (a job) with scrupulous care
- sıkı tutmak
- clinch
- sıkı tutmak
- get a grip
- sıkı tutmak
- a) to hold tight, to hang on, to grip b) to control firmly
- sıkı uyarı
- enjoinder
- sıkı uç
- dense end
- sıkı vurucu
- (Spor) pinch hitter
- sıkı yapı
- dense packing
- sıkı yumruk
- tightfist
- sıkı çalışma
- hardwork
- sıkı çalışma
- hard work
Hard work is an essential element of success.
- Sıkı çalışma başarının önemli bir faktörüdür.
Tom appreciated Mary's hard work.
- Tom Mary'nin sıkı çalışmasını takdir etti.
- sıkı çalışmak
- to work hard
- sıkı çalışmak
- plod away
- sıkı önlem
- crackdown
The police began a crackdown on illegal parking.
- Polis yasadışı parkta sıkı önleme başladı.
- sıkı önlem almak
- take drastic measures
- sıkı önlem almak
- take repressive measures
- sıkı önlem almak
- take harsh measures
- sıkı önlem almak
- take strict measures
- sıkı örgülü
- (İnşaat) close packed
- sıkı örülmüş
- hard-spun
- eli sıkı
- tight
- Sıkı giyinmek
- rug up
- eli sıkı
- tight-fisted
- eli sıkı
- near
- ağzı sıkı
- discreet
Don't worry, Mary, I'll be discreet.
- Merak etme Mary, ben ağzı sıkı olacağım.
I'll be very discreet.
- Çok ağzı sıkı olacağım.
- sıkı geçme
- (Mekanik) interference fit
- yeterince sıkı
- hard enough
- sıkı dur
- held firmly
- sıkı dur
- hold firmly
- sıkı dur
- held firm
- sıkı dur
- hold firm
- sıkı fıkı
- hand in glove
- sıkı sıkı
- severely
- sıkı tut
- hung on
- sıkı tut
- hang on
- sıkı tut
- {f} grip
- sıkı tutun
- get a grip on
- sıkı yönetim
- authoritarianism
- eli sıkı
- Close-fisted, tight-fisted, pinchpenny, hard fisted
- sıkı tutun
- hold on tight
- ayağına sıkı olmak
- be a good walker
- ağzı sıkı
- incommunicative
- ağzı sıkı
- reserved
Tom is quite reserved, isn't he?
- Tom oldukça ağzı sıkı, değil mi?
Tom is reserved, isn't he?
- Tom ağzı sıkı, değil mi?
- ağzı sıkı
- secretive
Tom is being very secretive.
- Tom çok ağzı sıkı oluyor.
He is very secretive in regard to his family life.
- O, aile hayatı hakkında ağzı sıkıdır.
- ağzı sıkı
- reticent
- ağzı sıkı
- tight lipped
- ağzı sıkı
- secretive, reticent, close, tight-lipped, cagey
- ağzı sıkı
- cagey
- ağzı sıkı
- inexpressive
- ağzı sıkı
- close lipped
- ağzı sıkı olma
- seal
- ağzı sıkı olmak
- be secretive about
- ağzını sıkı tutmak
- to guard one's tongue, to keep one's mouth shut
- bağları sıkı olmayan
- nonrigid
- biriyle sıkı fıkı olmak
- (deyim) cozy up to someone
- daha sıkı
- tighter