Definition of sıcaklık in Turkish English dictionary
- warmth
There was a large stove that gave lovely warmth and coziness.
- Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.
It was the warmth that I missed the most.
- Bu en çok özlediğim sıcaklıktı.
- temperature
Man's skin is very sensitive to temperature changes.
- İnsan cildi sıcaklık değişikliklerine karşı çok duyarlıdır.
Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures.
- İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.
- heat
This heat is unbearable.
- Bu sıcaklık dayanılmaz.
I don't like studying in this heat.
- Bu sıcaklıkta çalışmayı sevmiyorum.
- pyro
- the hottest room in a Turkish bath, caldarium
- fervor
- fervour [Brit.]
- heat; warmth
- heat, warmth
- (Tıp) emaciation
- glow
- hotness
- cosiness
- fervidness
- {i} fervour
- fire
- mugginess
- thermo-
- sıcak
- hot
This is hot, not cold.
- Bu soğuk değil, sıcak.
Don't use all the hot water.
- Sıcak suyun tümünü kullanma.
- sıcak
- warm
These flowers grow in warm countries.
- Bu çiçekler sıcak ülkelerde yetişir.
It's very warm. Shall I turn on the air conditioner?
- Burası çok sıcak. Klimayı açayım mı?
- sıcaklık aralığı
- temperature range
- sıcaklık artışı
- temperature increase
- sıcaklık dağılımı
- temperature distribution
- sıcaklık evrilmesi
- temperature inversion
- sıcaklık eğimi
- temperature gradient
- sıcaklık farkı
- temperature difference
- sıcaklık geçirgenliği
- diathermancy
- sıcaklık gradyanı
- temperature gradient
- sıcaklık göstergesi
- temperature indicator
- sıcaklık inversiyonu
- temperature inversion
- sıcaklık katsayısı
- temperature coefficient
- sıcaklık kontrolü
- temperature control
- sıcaklık seviyesi phys
- relative heat
- sıcaklık sınırlı
- temperature limited
- sıcaklık terselmesi
- temperature inversion
- sıcaklık yapan
- calefacient
- sıcaklık ölçeği
- temperature scale
- sıcak
- hotter
- sıcak
- ardent
- sıcak
- sultry
It was very sultry that night.
- O gece hava çok sıcak ve nemliydi.
- sıcak
- pleasant
- sıcak
- cordial
- sıcak
- heat
Tom says he can't put up with the heat any longer.
- Tom sıcaklığa daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaklıktan dolayı neredeyse bayılacaktı.
- en yüksek sıcaklık
- highest temperature
en yüksek sıcaklık 40 dereceyi geçmiyor.
- hissedilen sıcaklık
- Wind chill
- sıcak
- warmer
It is warmer today than yesterday.
- Bugün dünden daha sıcak.
It will get warmer soon.
- Yakında hava daha sıcak olacak.
- sıcak
- hot on
- sıcaklıklar
- temperatures of
- artan sıcaklık
- rising temperature
- beyaz sıcaklık
- white heat
- değişmez sıcaklık
- constant temperature
- düşük sıcaklık
- low temperature
- etkin sıcaklık
- effective temperature
- eşdeğer sıcaklık
- equivalent temperature
- gerçek sıcaklık
- virtual temperature
- iç sıcaklık
- internal temperature
- kritik sıcaklık
- critical temperature
- kızıl sıcaklık
- red heat
- kızıl sıcaklık aralığı
- red heat range
- maksimum sıcaklık
- maximum temperature
- mutlak sıcaklık
- absolute temperature
- mutlak sıcaklık phys
- absolute temperature
- nem-sıcaklık endeksi
- (Meteoroloji) moisture-temperature index
- nominal sıcaklık değeri
- (Otomotiv) nominal temperature rating
- nominal sıcaklık oranı
- (Otomotiv) nominal temperature rating
- normal sıcaklık
- normal temperature
- optik sıcaklık
- (Fizik) optical temperature
- ortalama sıcaklık
- mean temperature
- potansiyel sıcaklık
- (Meteoroloji) potential temperature
- referans sıcaklık
- (Meteoroloji) fiducial temperature
- sabit sıcaklık
- constant temperature
- salt sıcaklık
- absolute temperature
- salt sıcaklık
- absolute temeparute
- saltık sıcaklık
- absolute temperature
- senelik ortalama sıcaklık
- mean daily temperature
- son sıcaklık
- final temperature
- sıcak
- fervent
- sıcak
- hot; warm; cordial, friendly; heat; hot place
- sıcak
- friendly
The new president was a warm and friendly man.
- Yeni başkan, sıcak ve samimi bir insandı.
Tom is friendly to everyone.
- Tom herkese karşı sıcak.
- sıcak
- thermal
- sıcak
- hot; warm
- sıcak
- warm, loving
- sıcak
- Turkish bath
- sıcak
- (ocak) quick
- sıcak
- frowsty
- sıcak
- frowst
- sıcak
- austral
It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
- Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
- sıcak
- it's roasting
- sıcak
- bath
Tom filled the bathtub with hot water.
- Tom küveti sıcak su ile doldurdu.
There's nothing like a good hot bath.
- İyi ve sıcak bir banyo yapmak gibisi yok.
- yaş sıcaklık
- wet-bulb temperature
- yüksek sıcaklık
- high temperature
- ışık veya sıcaklık verme
- (Hukuk) radiation İİİİ