sığınma

listen to the pronunciation of sığınma
Turkish - English
sanctuary

Tom donated his estate to create a wildlife sanctuary. - Tom bir yaban hayatı sığınma evi yaratmak için mülkünü bağışladı.

defection
taking shelter
taking refuge
(Hukuk) asylum

My ancestors hoped to find political asylum. - Atalarım siyasi sığınma bulmayı ümit etmişlerdi.

They became citizens after receiving political asylum. - Onlar siyasi sığınma aldıktan sonra vatandaş oldu.

taking sheltir (in a place); taking refuge (in)
shelter

I had to take shelter under a tree. - Ben bir ağacın altına sığınmak zorunda kaldım.

They looked for a place to take shelter from the rain. - Onlar yağmurdan sığınmak için bir yer aradı.

political asylum
sığınma evi
battered women's shelter [sociol.] refuge for battered women [sociol.] shelter for battered women [sociol.] women's house [Ethnologie] women's refuge [sociol.]

There are only a few domestic violence shelter in the huge Meropol Istanbul.

sığınma arayanlar
(Hukuk) asylum seekers
sığınma başvurusu
(Hukuk) asylum application
sığınma hakkı
right of asylum
sığınma hakkı
rights of sanctuary
sığınma isteme hakkı
(Hukuk) right to seek asylum
sığınma usulü
(Hukuk) asylum procedure
sığınmak
turn to
sığınmak
take refuge in
sığınmak
{f} refuge
sığınmak
take to
sığınmak
asylum
sığınmak
crouch down
sığınmak
shelter

They looked for a place to take shelter from the rain. - Onlar yağmurdan sığınmak için bir yer aradı.

I had to take shelter under a tree. - Ben bir ağacın altına sığınmak zorunda kaldım.

sığınmak
have recourse to
sığınmak
take cover
sığınmak
take shelter

I had to take shelter under a tree. - Ben bir ağacın altına sığınmak zorunda kaldım.

They looked for a place to take shelter from the rain. - Onlar yağmurdan sığınmak için bir yer aradı.

sığınmak
take refuge
Avrupa Ortak Sığınma Sistemi
(Hukuk) Common European Asylum System
kitlesel sığınma
(Kanun) massive influx
kitlesel sığınma
(Kanun) mass influx
sığın
fallow deer
sığınmak
harbor
sığınmak
to take shelter in (a place); to take refuge behind (someone)
sığınmak
take shelter in
sığınmak
nestle
sığınmak
to take shelter in, to take refuge (in); to crouch down
sığınmak
take sanctuary
sığınmak
(Hukuk) to take refuge
sığınmak
harbour [Brit.]
sığınmak
defect
sığınmak
fall back upon a thing
sığınmak
sanctuary
sığınmak
{f} harbour
sığınmak
haven
taktik sığınma sistemi; hedef algılama sistemi; zaman paylaşımlı sistem; zamanlı
(Askeri) tactical shelter system; target sensing system; timesharing system; time signal set; traffic service station
ülkesel sığınma
(Hukuk) territorial asylum
Turkish - Turkish
Yarış sırasında, rüzgârın etkisinden korunmak için başka bir yarışçının arkasına sinme
Sığınmak işi, iltica: "Her millette halk tabakası hisler ve heyecanlar tesir altında sanata sığınma, sanattan faydalanma ve avunma ... ihtiyacı duyar."- R. H. Karay
Sığınmak işi, iltica
(Osmanlı Dönemi) ilticâ
(Osmanlı Dönemi) tahassun
sığınma cebi
Kara yollarında araçların durmasına, beklemesine ayrılmış, sağ tarafta yer alan bölüm, alan
sığınma hakkı
Genellikle bir cezai kovuşturma ve mahkûmiyetten kurtulmak amacıyla yabancı bir ülkeye kaçma veya yabancı ülkedeyken geri verilmemeyi isteme, iltica hakkı
Sığınmak
(Osmanlı Dönemi) LECA'
Sığınmak
iltica etmek
sığın
Ala geyik
sığın
Alageyik
sığın
Alageyiğin erkeğine verilen ad
sığınmak
Genellikle siyasi sebeplerle kendi ülkesinden kaçıp başka ülkeye gitmek, iltica etmek
sığınmak
Tehlikelerden kaçarak güvenilir bir yere çekilmek
sığınmak
Güvenmek, yardım istemek veya ummak: "Kendisini küçük gören bir millet, insaniyet şefkatine sığınarak yaşayamaz."- O. S. Orhon
sığınmak
Korunmak amacıyla bir yere veya birine başvurmak, başkalarının yardım ve korunmasına ihtiyaç duymak: "Karı koca o evlerden birinde bir odacığa sığınmıştık."- R. N. Güntekin
sığınmak
Güvenmek, yardım istemek veya ummak
sığınmak
Korunmak amacıyla bir yere veya birine başvurmak, başkalarının yardım ve korunmasına ihtiyaç duymak
sığınma
Favorites