süresinde

listen to the pronunciation of süresinde
Turkish - English
during
For all of a given time interval

The shop was one of the few able to stay open during the war.

At any time or period within a given time interval

Many of the best examples were produced during the Restoration.

{a} for, in, for the time of continuance
In the time of; as long as the action or existence of; as, during life; during the space of a year
If something happens during a period of time or an event, it happens continuously, or happens several times between the beginning and end of that period or event. Sandstorms are common during the Saudi Arabian winter
If something develops during a period of time, it develops gradually from the beginning to the end of that period. Wages have fallen by more than twenty percent during the past two months
{e} while, throughout
An event that happens during a period of time happens at some point or moment in that period. During his visit, the Pope will also bless the new hospital
For all of a given time interval. Also all during
Within a given time interval
süre
period

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

süre
duration
süre
time

How much time does she need to translate this book? - Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

süre
span

One of Tom's problems is his short attention span. - Tom'un problemlerinden birisi, dikkat süresinin kısa olmasıdır.

She has a short attention span. - Onun kısa bir dikkat süresi var.

süre
timetable
süre
{i} term

The president's term lasts four years. - Cumhurbaşkanının görev süresi dört yıl sürer.

Nancy has been on good terms with my sister for more than five years. - Nancy beş yıldan fazla süredir ablam ile iyi ilişkiler içindedir.

süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

She was sent to a psychiatric hospital for an indefinite period of time. - O belirsiz bir süre için bir akıl hastanesine gönderildi.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

She soon adjusted herself to village life. - Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.

As long as there's life, there is hope. - Hayat olduğu sürece, ümit vardır.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Her deathly paleness is due to long illness. - Uzun süredir hasta olduğundan rengi bembeyaz olmuş.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

I'd like to go to Takayama during festival time. - Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum.

The software company collapsed during the recession. - Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.

süre
(Bilgisayar) for

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

I've been in China for less than a month. - Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum.

süre
while

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

süre
space

Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere. - Hava atomları ve molekülleri sürekli egzosferden uzaya kaçmaktadır.

Spacewalks usually last between five and eight hours, depending on the job. - Uzay yürüyüşleri genellikle işe bağlı olarak, beş ve sekiz saat arasında sürer.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

He can run a hundred meters in less than ten seconds. - O, on saniyeden daha az bir süre içinde yüz metre koşabilir.

He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner. - O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Turkish - Turkish

Definition of süresinde in Turkish Turkish dictionary

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süresinde
Favorites