süreler

listen to the pronunciation of süreler
Turkish - English
durations
plural of duration
süre
period

I will stay here for a short period. - Burada kısa bir süre için kalacağım.

The union went out on a strike for an indefinite period. - Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.

süre
duration
süre
time

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

They have lived here for a long time. - Onlar uzun süredir burada yaşıyor.

süre
span

One of Tom's problems is his short attention span. - Tom'un problemlerinden birisi, dikkat süresinin kısa olmasıdır.

Tom has a short attention span. - Tom'un kısa bir dikkat süresi var.

süre
timetable
süre
{i} term

The president's term of office is four years. - Başkanın görev süresi dört yıldır.

I suppose it's different when you think about it over the long term. - Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.

en iyi süreler
(Bilgisayar) best times
süre
(Bilgisayar) time period
süre
gamut
süre
gange
süre
distance

Keep distance from trucks and other vehicles when driving. - Araba sürerken kamyonlardan ve diğer araçlardan uzak durun.

süre
period of time

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism. - Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.

süre
(Ticaret) time limit
süre
limitation
süre
life

She soon adjusted herself to village life. - Kısa sürede kendini köy hayatına alıştırdı.

She soon adjusted to his way of life. - Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.

süre
(Bilgisayar) progress

Tom has made steady progress. - Tom sürekli ilerleme kaydetti.

süre
headway
süre
interval
süre
due

Applications are due by Monday. - Başvurular için süre sonu pazartesi.

Great successes are due to constant efforts. - Büyük başarılar sürekli çabalar nedeniyledir.

süre
grace
süre
(Bilgisayar) dur

He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears. - Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.

The software company collapsed during the recession. - Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.

süre
(Bilgisayar) for

I want to leave these packages for a while. - Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.

I've been in China for less than a month. - Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum.

süre
while

It's so muggy; I think it will thunder in a short while. - Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.

While there is life, there is hope. - Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

süre
space

Dr. Valeri Polyakov, a Russian cosmonaut, was in space from January 8, 1994 to March 1995. He holds the record for the longest continuous stay in space. - Dr. Valeri 8 ocak 1994 ten Mart 1995 e kadar uzayda kalan bir Rus kozmonottur. Uzayda en uzun süre kalma rekorunu elinde bulunduruyor.

Air atoms and molecules are constantly escaping to space from the exosphere. - Hava atomları ve molekülleri sürekli egzosferden uzaya kaçmaktadır.

süre
meantime

In the meantime you can just put on a sweater if you're cold. - Bu süre zarfında eğer üşüyorsan sadece bir kazak giy.

süre
spell

The natives were tormented by a long spell of dry weather. - Yerlilere uzun süre kurak havayla işkence yapıldı.

süre
duration length
süre
season

My season ticket expires on March 31. - Benim sezon biletimin süresi 31 Martta doluyor.

süre
(Latin) dies
süre
for the duration
süre
while for
süre
length of time
süre
respite
süre
continuance
süre
period, duration, space
süre
(tanınan) notice
süre
stretch
süre
(film) screen time
süre
length

The length of our stay there will be one week. - Bizim orada kalma süremiz bir hafta olacak.

süre
(Hukuk) term, time
süre
run

How long can we survive in here before we run out of air? - Havayı bitirmeden önce ne kadar süre burada yaşayabiliriz?

He did his best but soon saw that he could not compete with such a fast runner. - O elinden geleni yaptı ama kısa sürede böyle bir hızlı atlet ile rekabet edemeyeceğini gördü.

süre
bout

A bout lasts about five minutes. - Bir nöbet yaklaşık beş dakika sürer.

Turkish - Turkish

Definition of süreler in Turkish Turkish dictionary

Süre
müddet
süre
Gelin giysizi yapılan bir çeşit kumaş
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet: "Hükümdar gibi davrandığınız sürece hükümdar sayılırsınız."- T. Oflazoğlu
süre
Bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
süreler
Favorites