sürdürme

listen to the pronunciation of sürdürme
Turkish - English
going on
prosecution
elongation
pursuance
{i} maintenance
{i} continuation
perpetuation
resumption
(Biyokimya) run
retention
(Bilgisayar) resume

I wanted to resume my normal life. - Normal hayatımı sürdürmek istedim.

prolong
sürdürmek
maintain

To maintain a friendship, there must be mutual affection. - Bir arkadaşlığı sürdürmek için, karşılıklı sevgi olması gerekir.

It is hard to maintain one's reputation. - Birinin ününü sürdürmek zordur.

sürdürmek
resume

I wanted to resume my normal life. - Normal hayatımı sürdürmek istedim.

sürdürmek
continue

I want to continue to help women. - Kadınlara yardımcı olmayı sürdürmek istiyorum.

sürdürmek
pursue

Do you intend to pursue your education? - Eğitimini sürdürmek istiyor musun?

sürdürmek
sustain
sürdürmek
carry on
sürdürmek
keep on

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

sürdürmek
go on
sürdürmek
retain
sürdürmek
{f} persist

We intend to persist. - Biz sürdürmek istiyoruz.

sürdürmek
perpetuate
sürdürmek
keep going
sürdürmek
remain
sürdürmek
lead

He had to lead a miserable life for many years. - O yıllarca sefil bir hayat sürdürmek zorunda kaldı.

sürdürmek
prolong
sürdürmek
{f} preserve
sürdürmek
keep up

It is difficult to keep up a conversation with someone who only says yes and no. - Sadece evet ve hayır diyen biriyle bir konuşmayı sürdürmek zor.

sürdürmek
{f} keep

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

I started a new blog. I'll do my best to keep it going. - Ben yeni bir bloğa başladım. Sürdürmek için elimden geleni yapacağım.

sürdürmek
hold down
sürdürmek
mortgaging
sürdürmek
(deyim) hang on
sürdürmek
keep it up
sürdürmek
take up
sürdürmek
keep something up
sürdürmek
hold to
sürdürmek
follow up
sürdürmek
carry
sürdürmek
elongating
sür
{f} drove

Tom got into the driver's seat and drove off. - Tom sürücünün yerine oturdu ve uzaklaştı.

Tom thought he could reach the airport on time if he drove a little over the speed limit. - Tom birazcık hız limitinin üzerinde sürerse vaktinde havaalanına yetişebileceğini düşündü.

sür
{f} exile

He was exiled from his own country. - Kendi ülkesinden sürgün edildi.

Most of the exiles were killed or captured. - Sürgünlerin çoğu öldürüldü veya esir alındı ​​.

sür
{f} smeared
sür
{f} tilled
sür
{f} last

The rain lasted a week. - Yağmur bir hafta sürdü.

The rain lasted five days. - Yağmur beş gün sürdü.

sür
impel
sür
{f} drive

My little son can drive a car. - Küçük oğlum araba sürebiliyor.

You'll be able to drive a car in a few days. - Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.

sür
{f} lasting

The war lasting for years impoverished the country. - Yıllar süren savaş ülkeyi fakirleştirdi.

sür
driven

Have you ever driven a sports car? - Hiç spor araba sürdün mü?

You'd better not have driven my car. - Keşke arabamı sürmeseydin.

sür
deport

Neither Tom nor Mary has been deported. - Ne Tom ne de Mary sürgün edildi.

sür
banish

We banished him from the country. - Biz onu ülkeden sürdük.

The ruler was overthrown and banished from the country. - Yönetici devrildi ve ülkeden sürüldü.

sürdürmek
bring down
sürdürmek
proceed
sürdürmek
keep the ball rolling
sürdürmek
carry on with
sür
deported

Neither Tom nor Mary has been deported. - Ne Tom ne de Mary sürgün edildi.

sürdürmek
{f} elongate
sür
expatriate
sür
{f} smear
sürdürmek
to have (someone) spread, rub, or smear (something) on (something)
sürdürmek
wage
sürdürmek
to have (someone) plow (a field)
sürdürmek
support
sürdürmek
prosecute
sürdürmek
uphold
sürdürmek
to continue, carry on (an action)
sürdürmek
to have (someone) drive or push (a vehicle)
sürdürmek
go ahead with smth
sürdürmek
to continue, to carry on, to keep on, to keep sth up, to maintain, to perpetuate
sürdürmek
to have (someone) drive (an animal)
sürdürmek
follow
yaşamını sürdürme
subsistence
Turkish - Turkish
Sürdürmek işi
idame
Sür
(Osmanlı Dönemi) REM
Sür
(Osmanlı Dönemi) GELE
sürdürmek
Sürme işini yaptırmak
sürdürmek
sürmesini, olmasını sağlamak
sürdürmek
Bir durumun, bir şeyin sürmesini, olmasını sağlamak: "Bugün de sürdürdüğü hizmetleri onu güvenilir kişi yapmış."- T. Dursun K
sürdürmek
Sürmek işini yaptırmak
sürdürme
Favorites