Ben, Machu Picchu harabelerini ziyaret etmek isterim.
- I want to visit the ruins of Machu Picchu.
Binlerce bina harabelerde yatıyordu.
- One thousand buildings lay in ruins.
Neden o cadıya merhaba dedin? Ben kaderimi mahvetmek istemiyorum.
- Why did you say hello to that shrew? I don't want to ruin my karma.
Senin için günü mahvetmek istemedim.
- I didn't want to ruin the day for you.
Sana daha önce söylerdim ama akşam yemeğini bozmak istemedim.
- I would've told you earlier, but I didn't want to ruin dinner.
Tom'un tatilini bozmak istemiyorum.
- I don't want to ruin Tom's holiday.
Anı berbat etmek zorundaydın, değil mi?
- You had to ruin the moment, didn't you?
O insanlar hükümetlerini yıktılar ama onu tekrar nasıl inşa edeceklerini bilmiyorlar.
- Those people ruin their government, but they don't know how to build it again.
O beni mali yıkıma götürdü.
- He led me to financial ruin.
Başka herkes için onu mahvedenler sizin gibi insanlar.
- It's people like you who are ruining it for everyone else.
Eski hisarın kalıntılarına bakıyorduk.
- We were looking at the ruins of the old fortress.
Taş Devri kalıntıları keşfedildi.
- The Stone Age ruins were discovered.
Ülkemizi tahrip edenler senin gibi insanlar.
- It's people like you who are ruining our country.
Tembellik yıkıma yol açar.
- Idleness leads to ruin.
Savaş ülkeye yıkım getirdi.
- The war brought ruin to the country.
Onun işinin iflasın eşiğinde olduğunu duyuyorum.
- I hear his business is on the verge of ruin.
In one way, indeed, he bade fair to ruin us; for he kept on staying week after week, and at last month after month, so that all the money had been long exhausted.
The monastery has fallen into ruin.
My car breaking down just as I was on the road ruined my vacation.
He ruined his new white slacks by accidentally spilling oil on them.