This is irrefutable proof that Mary is innocent.
- Bu Mary'nin masum olduğunun reddedilemez kanıtıdır.
There was also an irrefutable sadness in his eyes.
- Ayrıca onun gözlerinde reddedilemez bir üzüntü vardı.
Tom declined to comment on the matter.
- Tom sorunla ilgili yorum yapmayı reddetti.
They declined our invitation.
- Onlar davetimizi reddetti.
Nobody here is denying that.
- Buradaki hiç kimse onu reddetmiyor.
Tom knew there was no point in denying it.
- Tom bunu reddetmenin hiçbir anlamı olmadığını biliyordu.
My neighbor rejected my request to cut his tree.
- Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.
The customer rejected everything that I showed her.
- Müşteri, gösterdiğim her şeyi reddetti.
I plan on refusing to do that.
- Onu yapmayı reddetmeyi tasarlıyorum.
In a sense you are right in refusing to join that club.
- Bir bakıma, o klübe katılmayı reddetmekte haklısın.
She refused his offer.
- Onun teklifini reddetti.
She refused his proposal.
- Onun teklifini reddetti.
My neighbor rejected my request to cut his tree.
- Komşu ağacını kesme ricamı reddetti.
My boss rejected the budget for the new project.
- Patron yeni proje için bütçeyi reddetti.
Tom's father disowned him.
- Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.
Her parents disowned her and kicked her out of the house.
- Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.