Definition of ranging in English Turkish dictionary
- değişerek
- (Jeoloji) uzaklık tayini
- {i} değişme
- {f} değiş
12 ila 18 arasında değişiklik gösteren birçok erkek ve kız yarışmaya katıldı.
- Many boys and girls ranging from 12 to 18 entered the contest.
Kolombiya'da nüfus birden altıya kadar değişen sosyal katmanlara göre sınıflandırılır. Bir en fakir olma ve altı en zengin olma.
- In Colombia, the population is classified into social strata ranging from one to six, one being the poorest and six being the richest.
- mesafe tayini
- tarama keşfi
- bir aralıkta uzanan yada yayılan
- (Askeri) MESAFE TAYİNİ: Hedef mesafesini tespit işlemi. Bu mesafe tayini, yankı ile, atlamalı, el ile, seyrüseferle, infilak yankısı ile, optik cihazla, radarla v. s. ile olur. Ayrıca bakınız: "spot"
- range
- menzil
- range
- silsile
O, bu dağ silsilesinde tek şelaledir.
- It's the only waterfall in this mountain range.
Dağ silsilesinin adı nedir?
- What's the name of the mountain range?
- range
- çeşitlilik
- ranging between
- arasında değişen
- ranging error
- (Bilgisayar) uzaklık ölçümü hatası
- ranging radar
- menzilleme radarı
- ranging fire
- Yangın kadar
- ranging from
- -den başlayarak sıralamak
- ranging accuracy
- telemetre (uzaklik olcumu) dogrulugu
- ranging arrangement
- kaydırma düzeneği
- ranging error
- telemetre (uzaklik olcumu) hatasi
- ranging pole
- (Askeri) nişangah direği
- ranging pole
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI: Bak. "range pole" ve "survey pole"
- radar ranging
- (Askeri) RADAR KESTİRMESİ: Bak. "ranging"
- radio detection and ranging
- (Askeri) RADAR: Bak. "radar"
- range
- aralık,v.değiş: n.menzil
- range
- alan
Tom'un geniş bir ilgi alanı var.
- Tom has a wide range of interests.
Onun araştırması geniş bir alanı kapsar.
- His research spans a wide range of fields.
- range
- menzilini bulmak ayarlamak
- range
- {i} sıra
İtalya'nın iki dağ sırası vardır, Alpler ve Apeninler.
- Italy has two mountain ranges, the Alps and the Apennines.
- range
- akıp gitmek
- range
- (Bilgisayar) değer kümesi
- range
- {i} dizi
- be ranging to the
- uzanmak
- range
- {f} sıralamak
- range
- {f} sıralanmak
- range
- mesafe
Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.
- Layla shot Sami at close range.
Güneş ve Mars arasındaki mesafe değiştiği için, sıcaklıklar Mars kışında -125 santigrat derece ile Mars yazında 22 santigrat derece arasında değişir.
- Because the distance between the Sun and Mars varies, temperatures range from -125 degrees Celsius in the Martian winter to 22 degrees Celsius in the Martian summer.
- range
- ocak
- range
- atış alanı
- rang
- çal
Zil çaldığında tam banyo yapmak üzereydi.
- She was just about to take a bath when the bell rang.
Telefon çaldığında, öğle yemeğimi yiyordum.
- I was having my lunch, when the phone rang.
- aerial sound ranging
- (Askeri) hava ses kestirmesi
- range
- atım
- range
- dağılım genişliği
- range
- (Gıda) dağılım aralığı
- range
- (Askeri) hareket sığası
- range
- (Bilgisayar) alt ve üst sınırlar arası
- range
- ara
Onlar benim fiyat aralığının dışında.
- They're just out of my price range.
İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
- The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
- range
- mera
- range
- (Bilgisayar) yayılma aralığı
- range
- hare
- range
- kuzina
- range
- (Çevre) yayılım alanı
- range
- yayılma alanı
- range
- alt-üst sınır
- range
- aralığı
Onlar benim fiyat aralığının dışında.
- They're just out of my price range.
Öğrencilerin yaşı 18 ile 25 aralığındadır.
- The students range in age from 18 to 25.
- range
- menzilini bulmak
- range
- yetenekli
- range
- istatistik dağılım
- range
- (Ticaret) bölge
- range
- kapsam
- range
- düzen
- range
- düzeltmek
- range
- sınıf
- range
- bulunmak
- range
- (Askeri) sıra dizi
- range
- (Bilgisayar) seri
- range
- (bir yerde) yetişmek
- range
- seviye
- range
- (İnşaat) erim menzil
- range
- dağ silsilesi
O, bu dağ silsilesinde tek şelaledir.
- It's the only waterfall in this mountain range.
Dağ silsilesinin adı nedir?
- What's the name of the mountain range?
- range
- (dağlar) sıra oluşturmak
- range
- el
- range
- dizi oluşturmak
- range
- otlak
- range
- derece
Güneş ve Mars arasındaki mesafe değiştiği için, sıcaklıklar Mars kışında -125 santigrat derece ile Mars yazında 22 santigrat derece arasında değişir.
- Because the distance between the Sun and Mars varies, temperatures range from -125 degrees Celsius in the Martian winter to 22 degrees Celsius in the Martian summer.
- range
- cins
- range
- gezinmek
- range
- dizmek
- range
- {f} değiş
Güneş ve Mars arasındaki mesafe değiştiği için, sıcaklıklar Mars kışında -125 santigrat derece ile Mars yazında 22 santigrat derece arasında değişir.
- Because the distance between the Sun and Mars varies, temperatures range from -125 degrees Celsius in the Martian winter to 22 degrees Celsius in the Martian summer.
Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.
- In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
- range
- arasında değişmek
- range
- takım
- range
- atış uzaklığı
- range
- erim
- range
- arasında olmak
- range
- tür
- range
- (over/through ile) dolaşmak
- range
- meydan
- range
- mutfak ocağı
- range
- kavrama
- range
- set
- range
- menzili ...olmak
- range
- /vb.farkı
- range
- saha
- range
- sıraya koymak
- range
- dizilmek
- range
- sıra olmak
- range
- göz ya da ses erimi
- range
- {f} nişan almak
- range
- anlayış gücü
- a wide ranging
- geniş çaplı
- echo ranging
- yankıyla belirleme, yankıyla saptama
- encountered her
- karşılaşılan her
- far-ranging
- Geniş kapsamlı, uzak menzilli
- range
- (İstatistik) Dağılım
- range
- Görüntü kümesi
cos(x) fonksiyonunun görüntü kümesi [-1,1] dir.
- range
- Yelpaze, çeşitlilik
- range
- aralık
İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
- The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
- Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- range
- menzile
- wide ranging
- kapsamlı
- wide-ranging
- geniş kapsamlı
Benim hobilerim sadece geniş kapsamlı değil fakat aynı zamanda faydalı da.
- My hobbies are not only wide-ranging but also useful.
- aerial sound ranging
- (Askeri) HAVA SES KESTİRMESİ: Bir tayyarenin çıkardığı seslerden mesafe ve istikametinin tayini
- airburst ranging
- (Askeri) YÜKSEK PARALANMA İLE TANZİM: Bak. "high burst ranging" ve "high-burst registration"
- automatic ranging
- otomatik yayılma
- automatic ranging grid overlay
- (Askeri) otomatik menzil hesaplama grid krokisi
- be ranging to the
- uzanarak akmak
- echo ranging sonar
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) yankı uzaklık radarı
- extended echo ranging
- (Askeri) genişletilmiş yankı ölçme
- flash ranging
- (Askeri) IŞIKLA MESAFE ÖLÇME: Parıltıyı veya alevi gözetleyerek bir merminin paralanma noktasını veya bir düşman silahının yerini bulma
- flash ranging
- (Askeri) ışıkla mesafe ölçme
- flash ranging
- (Askeri) ışık ölçmesi
- flash ranging adjustment
- (Askeri) IŞIK ÖLÇMESİYLE TANZİM: Kendi topçu mermilerimizin paralanma noktalarındaki parıltılarını gözetlemek ve yerlerini tayin etmek suretiyle topçu ateşinin tanzimi
- flash ranging location
- (Askeri) IŞIK ÖLÇMESİYLE KESTİRİLEN MEVKİ: Bir düşman silahının ışık ölçmesi ile tespit edilen mevzii
- rang
- f., bak. ring
- rang
- ring ara/çınla/çal
- range
- kurmak uzanmak
- range
- hız
- range
- (Askeri) (TRANSPORT VEHICLE) MENZİL (ULAŞTIRMA ARAÇLARI): Bir aracın, depolarında mevcut ve araç teçhizatının bir kısmı olarak normal şekilde beraberinde taşıdığı bidonlardaki yakıtı kullanarak nominal ticari yükle bir karayolu üzerinde katettiği mil hesabıyla mesafe. Ayrıca bakınız: "range"
- range
- {f} sürtmek
- range
- {f} erimi olmak
- range
- dağılmak
- range
- {f} sıralı olmak
- range
- {f} otlatmak
- range
- (Nükleer Bilimler) mesafe,menzil,ulaşma uzaklığı,aralık,kademe
- range
- meraya salmak
- range
- ran
Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
- The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
Ben gerçekten Power Rangers izlemekten hoşlanıyorum!
- I really like to watch Power Rangers!
- range
- (Nükleer Bilimler) (bkz. sweep) alan, bölge
- range
- yayılmak
- range
- {f} uzanmak
- range
- {f} tarafına çevirmek
- range
- olmak
Tom her zaman bir orman bekçisi olmak istemeyi düşündü.
- Tom always thought he'd like to become a forest ranger.
x bir reel sayı olmak üzere, x² + kx - 3k > 0 eşitsizliğinde k sabitinin alabileceği değer aralığını bulunuz.
- Determine the range of values of the constant k to which the quadratic inequality x² + kx - 3k > 0 holds for any real value of x.
- range
- {f} gezmek
- range
- yetişmek
- range
- {i} (bitki veya hayvanın doğal olarak yetiştiği) alan/alanlar: Its range is confined to the mountainous
- range
- {f} erişmek
- range
- (Askeri) ATIŞ YERİ: Hedeflere atış için tatbiki eğitim yapılacak şekilde teçhiz edilmiş, saha bu anlamda (target range) de denir
- range
- {i} kuzine
- range
- {f} bölgede yaşamak
- range
- {f} over (Botanik) (bir yerde) yetişmek; (Zooloji) (bir yerde) bulunmak. 5
- range
- {f} turlamak
- range
- {f} katılmak
- range
- {f} sıra halinde olmak
- range
- {f} dolaşmak
- range
- {i} çeşit
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Çok çeşitli konular tartıştık.
- We discussed a wide range of topics.
- range
- {f} doğrultmak
- range
- atış
- range
- {f} boyunca gitmek
- range
- {i} açık alan
- range
- poligon
- range
- gidim
- satellite laser ranging
- uydu lazer konumlayıcısı
- sound fixing and ranging
- (Askeri) ses kayıt ve mesafe tespiti
- sound ranging
- (Askeri) SES ÖLÇME: Ateş eden bir top veya batarya ateşini, paralanan bir mermi sesinin yerini, önceden yerleştirilmiş birkaç mikrofon istasyonu tarafından seslerin alınmaları sırasındaki süreye dayanan hesaplarla kestirme usulü
- sound ranging
- sesölçüm
- sound ranging adjustment
- (Askeri) SES ÖLÇMESİYLE TANZİM: Dost bir top veya batarya ateşini, paralanan mermilerinin sesine, ses ölçme usullerini uygulamak suretiyle tanzim
- sound ranging locating
- (Askeri) SES ÖLÇMESİYLE KESTİRME: Bir düşman top veya bataryasının ateş esnasında çıkardığı sese, ses ölçme usullerini uygulama suretiyle, bu top veya batarya mevkiinin kestirilmesi
- sound ranging plotting board
- (Askeri) SES ÖLÇME KIYMETLENDİRME PLANI: Bir ses kaynağının yerini tespit için kullanılan standart kıymetlendirme planı
- subaqueous ranging
- (Askeri) SU ALTI KESTİRMESİ: Gece karanlığında, düşman gemileri veya denizaltılar gibi, görünmeyen deniz hedeflerini, su sathı altına konulan ses dinleme cihazları ile bulma ve yerlerinin tespiti. Bu işi yapan aletler, ses titreşimlerini yakalar, geldikleri istikameti ve mesafesini otomatik olarak kaydeder
- underwater ranging battery
- (Askeri) SUALTI KESTİRME BATARYASI: Kıyı topçusunun liman savunma birliği. Bu birlik; gemilerin yerini tespit etmek için sualtı kestirme cihazından faydalanır