Sorry to have disturbed you.
- Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
The news disturbed her greatly.
- Haber onu çok rahatsız etti.
Tom felt uncomfortable.
- Tom rahatsız hissetti.
As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other.
- Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.
The news makes us uneasy.
- Haber bizi rahatsız ediyor.
What's making you uneasy?
- Seni ne rahatsız ediyor?
He is concerned about his father's illness.
- O, babasının rahatsızlığı ile ilgili endişe duymaktadır.
What illness do I have?
- Ne tür bir rahatsızlığım var?
I am sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
President Van Buren was troubled.
- Başkan Van Buren rahatsızdı.
Sami claimed he was feeling sick.
- Sami kendini rahatsız hissettiğini iddia etti.
I'm absolutely sickened by this.
- Ben kesinlikle bundan rahatsız oldum.
He cannot come to the office today as he is indisposed.
- O rahatsız olduğu için bugün ofise gelemez.
Tom's office said he was indisposed.
- Tom'un ofisi onun rahatsız olduğunu söyledi.
Tom wouldn't stop badgering me.
- Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I don't mind hot weather.
- Sıcak havadan rahatsız olmam.
I woke up with an upset stomach.
- Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.
Tom had an upset stomach.
- Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.
To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse.
- Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.
Tom hasn't complained of any discomfort.
- Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
Tom is doing that just to annoy Mary.
- Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.
I didn't want to annoy you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I didn't want to disturb you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I didn't want to disturb her.
- Onu rahatsız etmek istemedim.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
I didn't mean to bother you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
I don't want to bother Tom while he's working.
- Tom'u çalışırken rahatsız etmek istemiyorum.
The sound was annoying but harmless to the human body.
- Ses rahatsız edici ama insan vücudu için zararsızdı.
The music coming from next door was loud and annoying.
- Bitişik komşudan gelen müzik yüksek ve rahatsız ediciydi.
This is very disturbing.
- Bu çok rahatsız edici.
This is is deeply disturbing.
- Bu çok rahatsız edici.
Tom seems to be annoyed.
- Tom rahatsız olmuş görünüyor.
Tom had an annoyed look on his face.
- Tom'un yüzünde rahatsız olmuş bir görünüm vardı.
I don't want to embarrass you.
- Seni rahatsız etmek istemiyorum.
My sister is so irritating!
- Kız kardeşim çok rahatsız edici.
Irritating, isn't it?
- Rahatsız edici, değil mi?
The atmosphere was uncomfortable.
- Ortam rahatsız ediciydi.
There was an uncomfortable silence.
- Rahatsız edici bir sessizlik vardı.
I didn't call on you for fear of disturbing you.
- Rahatsız etme korkusuyla sizi aramadım.
I hope I'm not disturbing you.
- Sizi rahatsız etmediğimi umuyorum.
The father is together with his son, how cozy it is!
- Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!
We live in a cozy little house in a side street.
- Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
He tried to be less obtrusive.
- O daha az rahatsız edici olmaya çalıştı.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I won't rest until I find out the truth.
- Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
Pigeons are very bothersome birds in cities.
- Güvercinler şehirlerde çok rahatsız edici kuşlardır.
Tom is a very disagreeable person.
- Tom çok rahatsız edici bir kişi.
This is one of the most disagreeable things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en rahatsız edici şeylerden biridir.
I didn't mean to offend anyone.
- Kimseyi rahatsız etmek istemedim.
Tom didn't want to offend Mary.
- Tom, Mary'yi rahatsız etmek istemedi.
I don't want to intrude on them if they're busy.
- Onlar meşgulse onları rahatsız etmek istemiyorum.