I'll do whatever I can to make it easy for you.
- Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
In order to relax, I need to listen to soothing music.
- Rahatlamak için yatıştırıcı müzik dinlemem gerekiyor.
Before going home, I have a few drinks to relax.
- Eve gitmeden önce, rahatlamak için birkaç içki içerim.
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
The father is together with his son, how cozy it is!
- Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
I can easily wait till tomorrow.
- Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.