rahat!

listen to the pronunciation of rahat!
Turkish - English
(Askeri) stand at ease
easy

I'll do whatever I can to make it easy for you. - Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.

Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy. - Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.

{s} comfortable

She didn't feel comfortable with my friend. - O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.

Everybody feels comfortable with him. - Herkes onunla birlikte rahat hisseder.

ease

She had an unassuming air that put everyone at ease. - Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

{s} comfy
comfort

Are people comfortable? No. - İnsanlar rahat mı? Hayır.

I feel more comfortable behind the wheel. - Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.

complacent
relaxed, easygoing; (someone) who has an easy manner
peace, calm; comfort, ease; comfortable, comfy; peaceful; relieved; free and easy; (iş) cushy, easy; easily; at ease!
cosy
cozy

He lives in a cozy little house. - O, rahat küçük bir evde yaşar.

He lives in a little cozy house. - Küçük rahat bir evde yaşıyor.

cushy
complacency

If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business. - İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.

fluent
relieved

I felt very relieved when I heard the news. - Haberi duyduğumda çok rahatladım.

John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time. - John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.

easygo
cosey
easy going
easily

I can easily wait till tomorrow. - Yarına kadar rahatça bekleyebilirim.

Tom won the race easily. - Tom yarışı rahat kazandı.

easeful
content
calm

Fadil took a shower to calm his nerves down. - Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.

They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me. - Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.

convenience

Luxury and convenience do not equate to happiness. - Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

welfare
equable
canny
fine

Relax, you're doing fine. - Rahatla, iyi gidiyorsun.

unmoved
free and easy
unhurried
unembarassed
(Konuşma Dili) all right

Don't worry. Everything's going to be all right. - İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.

Just relax. Everything's going to be all right. - Sadece rahatla her şey yoluna girecek.

affable
homely
contented
homelike
in comfort

My uncle now lives in comfort. - Amcam şimdi rahat yaşıyor.

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

at ease

Tom couldn't seem to put Mary at ease. - Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

peace

The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace! - Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!

homey
repose
peaceful
at peace
rakish
rest

I won't rest until I find out the truth. - Gerçeği öğrenene kadar bana rahat yok.

I felt out of place in the expensive restaurant. - Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.

commodious
above water
easygoing
loosey-goosey

The actor displayed a loosey–goosey attitude.

be comfortable
gemütlich
snugger
restful
unconstrained
sweet
At Ease!

His smile put her at ease. - Onun tebessümü onu rahatlattı.

I never felt at ease in my father's company. - Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.

snug
composure
luxurious
unembarrassed
cushioned
at ease, easy, untroubled
cavalier
unconventional
untroubled
serene
undisturbed

Very few places on our earth remain undisturbed by civilization. - Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.

Where we can talk undisturbed? - Nerede rahat konuşabiliriz?

facile
peace and quiet, peace
comfort, ease
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) El ayası
(Osmanlı Dönemi) Dinlenmek
(Osmanlı Dönemi) Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterih
(Osmanlı Dönemi) MUTÎ'
(Osmanlı Dönemi) FEVAK
(Osmanlı Dönemi) DIA
rahatça
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur
Kolay bir biçimde, kolaylıkla: "İstersen beraber gidelim
Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan
Haydi al torbanı
Kolay bir biçimde, kolaylıkla
üzüntüsü, sıkıntısı olmama durumu
Aldırmaz, gamsız
Bir saatte rahat varırız."- M. Ş. Esendal. "Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
"Hazır ol" durumunda bulunanlara, oldukları yerde serbest bir durum almaları için verilen komut
İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur: "Eniştem de üşengen bir adamdır, rahatı kaçar diye üstüne düşmedi."- M. Ş. Esendal. Üzüntü, sıkıntı ve tedirginliği olmayan: "Ben o kadar rahatım, öyle okşayıcı, huzur ve mutluluk verici tatlı rüzgâr karşısındayım ki..."- R. H. Karay
Sıkıntı veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen: "Ben sana güzel ve rahat bir oda hazırlattım."- P. Safa
rahat!
Favorites