radical, excessive; most, greatest; farthest

listen to the pronunciation of radical, excessive; most, greatest; farthest
English - Turkish

Definition of radical, excessive; most, greatest; farthest in English Turkish dictionary

extreme
{s} aşırı

Tom'un işi aşırı stress yaratıyor. - Tom's job creates extreme stress.

O, bazen aşırıya kaçmak istiyordu. - He sometimes wished to go to extremes.

extreme
{i} en uç nokta
extreme
(Meteoroloji) uç değerler
extreme
son had
extreme
çok

Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir. - Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.

Çok tembel görünüyorsun. - You seem to be extremely lazy.

extreme
(düşünce/vb.) aşırı
extreme
çok büyük
extreme
müfrit
extreme
(Tıp) Uç, son en uçta veya en sonda olan
extreme
{i} aşırı derece

Tom aşırı derecede ikna edicidir. - Tom is extremely persuasive.

Tom aşırı derecede yorgun olduğunu söyledi. - Tom said he was extremely tired.

extreme
aşırı,uç nokta
extreme
{s} mutlâk
extreme
kenar
extreme

Kasaba Japonya'nın en uç kuzeyindedir. - The town is located in the extreme north of Japan.

O bir uçtan diğerine düştü. - He fell from one extreme to the other.

extreme
{i} uç, sınır
extreme
{s} şiddetli

Tom son derece şiddetli. - Tom is extremely violent.

extreme
(isim) en uç nokta, sınır, son derece, aşırı derece, ölçüsüzlük, aşırılık, tezat, çıkmaz
extreme
{s} olağanüstü

Onlar olağanüstü durumlar. - They are the extreme cases.

English - English
{s} extreme
radical, excessive; most, greatest; farthest
Favorites