I don't understand why people idolize criminals.
- İnsanların suçluları neden putlaştırdıklarını anlamıyorum.
She put her books on the table.
The old put wanted to make a parson of me, but d—n me, thinks I to myself, I'll nick you there, old cull; the devil a smack of your nonsense shall you ever get into me.
He bought a January '08 put for Procter and Gamble at 80 to hedge his bet.
When you put it that way, I guess I can see your point.
Your singing puts professional singers to shame.
- Your singing puts many a professional singer to shame.
Your singing puts many a professional singer to shame.
- Your singing puts professional singers to shame.
Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum.
- I have no interest in putting my money into your dreams.
Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
- It's not necessary to put him in the hospital.
Etinin üzerine biraz tuz koy.
- Put some salt on your meat.
Havuçları tencereye koy.
- Put the carrots in the pot.
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Kağıtları sıraya koymayı denemekten vazgeçti.
- He has given up trying to put the papers in order.
Seni çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you out.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Yangını söndürmek uzun bir süre aldı.
- It took a long time to put out the fire.
Ateşi söndürmek zorundayım.
- I have to put the fire out.
Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.
- To put it briefly, she turned down his proposal.
Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
- To put it bluntly, he's mistaken.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Soru sormak istiyorsanız lütfen elinizi kaldırın.
- If you want to ask a question, please put your hand up.
Bir soru sormak için elini kaldırdı.
- She put up her hand to ask a question.
Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- I'd like to put my belongings away.
Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
- Tom quit writing and put down his pen.
Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
- Maybe I did something to put him off.
Seni asla bir tehlikeye atmak istemedim.
- I never meant to put you in any danger.
Ben geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum.
- I'd like to put the past behind us.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Hesaba biraz para koymak istiyorum.
- I'd like to put some money into my account.
Tom'u hapishaneye koymak için yapmak zorunda olduğum her şeyi yapacağım.
- I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.
Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
- I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
- I have to go now. Did you see where I put my things?
Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
- What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Kendimi üniversiteye yerleştirmek için bir garson olarak çalıştım.
- I worked as a waiter to put myself though college.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
Bir saati parçalara ayırmak onu monte etmekten daha kolaydır.
- Taking a watch apart is easier than putting it together.
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Paranı o bankaya gerçekten yatırmak istiyor musun?
- Do you really want to put your money in that bank?
Benim kahveme biraz krema koydum.
- I put some cream in my coffee.
Dün bavulumu bagaj odasına koydum ama şimdi kayıp gibi görünüyor.
- I put my suitcase in the baggage room yesterday, but now it seems to be missing.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Maddi gücün yettiği zaman bir kenara biraz para koymalısın.
- You should put aside some money when you can afford to.
Sami, Kahire'deki evine daha fazla para koymaya başladı.
- Sami started to put a lot more money into his Cairo house.
Onlar başka bir fabrika kurmak için yeterli sermayeye sahip.
- They have enough capital to put up another factory.
Odanın bu köşesinde bir sera kurmak isterim.
- In this corner of the room I'd like to put a house-plant.
İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
- She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
Tom duygularını kelimelere koyamadı.
- Tom couldn't put his feelings into words.
Seni sıkıntıya sokmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.