I don't understand why people idolize criminals.
- İnsanların suçluları neden putlaştırdıklarını anlamıyorum.
I don't understand why people idolize criminals.
- İnsanların suçluları neden putlaştırdıklarını anlamıyorum.
She put her books on the table.
The old put wanted to make a parson of me, but d—n me, thinks I to myself, I'll nick you there, old cull; the devil a smack of your nonsense shall you ever get into me.
He bought a January '08 put for Procter and Gamble at 80 to hedge his bet.
When you put it that way, I guess I can see your point.
Your singing puts many a professional singer to shame.
- Your singing puts professional singers to shame.
Your singing puts professional singers to shame.
- Your singing puts many a professional singer to shame.
Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
- I'd like to put some things in the hotel safe.
Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum.
- I have no interest in putting my money into your dreams.
Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
- In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
Lütfen kitabı rafa koy.
- Please put the book on the shelf.
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Kağıtları sıraya koymayı denemekten vazgeçti.
- He has given up trying to put the papers in order.
Bu kazak çıkarmak ve giymek için rahat.
- This sweater is comfortable to take off and put on.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Onlar alevleri söndürmek için itfaiye çağırmak zorunda kaldı.
- They had to call the firefighters to put out the flames.
Yangını söndürmek için birlikte çalıştılar.
- They worked together to put out the fire.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Kısaca söylemek gerekirse, o, onun önerisini geri çevirdi.
- To put it briefly, she turned down his proposal.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Soru sormak istiyorsanız lütfen elinizi kaldırın.
- If you want to ask a question, please put your hand up.
Bir soru sormak için elini kaldırdı.
- She put up her hand to ask a question.
Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- I'd like to put my belongings away.
Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
- Tom quit writing and put down his pen.
Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Seni asla bir tehlikeye atmak istemedim.
- I never meant to put you in any danger.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Onu arkamızda bırakmak zorundayız.
- We've got to put that behind us.
Hesaba biraz para koymak istiyorum.
- I'd like to put some money into my account.
Sana baskı yapmak için burada değilim.
- I'm not here to put pressure on you.
Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
- I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
- What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
- I have to go now. Did you see where I put my things?
Kendimi üniversiteye yerleştirmek için bir garson olarak çalıştım.
- I worked as a waiter to put myself though college.
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Bir saati parçalara ayırmak onu monte etmekten daha kolaydır.
- Taking a watch apart is easier than putting it together.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Bebeği yatırmam lazım.
- I have to put the baby to bed.
Sanırım tasarruf hesabına biraz daha para yatırmalısın.
- I think you ought to put more money into your savings account.
Masamın altına bir kilim koydum.
- I put down a rug under my desk.
Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Hesaba biraz para koymak istiyorum.
- I'd like to put some money into my account.
Ben her ay bankaya biraz para koymaya çalışıyorum.
- I've been trying to put a little money in the bank every month.
Onlar başka bir fabrika kurmak için yeterli sermayeye sahip.
- They have enough capital to put up another factory.
Odanın bu köşesinde bir sera kurmak isterim.
- In this corner of the room I'd like to put a house-plant.
Düşüncelerimi kelimelere dökmem zordur.
- It's hard for me to put my thoughts into words.
Tom duygularını kelimelere koyamadı.
- Tom couldn't put his feelings into words.
Seni sıkıntıya sokmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.