Kimono giymek bir Japon için bile çok zordur.
- It's very difficult even for a Japanese to put on a kimono.
O, ayakkabılarını giymek için eğildi.
- He stooped to put on his shoes.
Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
- I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
O daha fazla kilo almak istemediği için pasta yemez.
- She doesn't eat cake because she doesn't want to put on any more weight.
O daha fazla kilo almak istemediği için kek yemez.
- Since she doesn't want to put on any more weight, she doesn't eat cake.
Kaza geçirme ihtimaline karşın biz her zaman bir emniyet kemeri takmak zorundaydık.
- We always had to put on a safety belt in case we had an accident.
Eski ayakkabılarını çıkararak yenilerini giydi.
- She took off her old shoes and put on the new ones.
Tom elbiselerini çıkardı ve pijamalarını giydi.
- Tom took off his clothes and put on his pajamas.
Kimse benim ülkemde yatırım yapmak istemez.
- Nobody wants to invest in my country.
İndeksli yatırım fonlarına yatırım yapmak istiyorum
- I want to invest in index funds.
Temiz, yenilenebilir enerjiye yatırım yapmalıyız.
- We need to invest in clean, renewable energy.
Yatırım yaptığımda riski göze aldım.
- I took a risk when I made the investment.
Tom kilo almak istemiyordu.
- Tom didn't want to put on weight.
Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
- Tom had to put on weight for the role.
Tom kilo almak istemiyordu.
- Tom didn't want to put on weight.
Tom rolü için kilo almak zoruna kaldı.
- Tom had to put on weight for the role.
Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
- A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
Menkul kıymetlerde bir milyon yen yatırım yapabilir.
- He can invest a million yen in stocks.
Menkul kıymetlere 500.000 yen yatırım yaptı.
- He invested 500,000 yen in stocks.
Onun kilo aldığından bahsetme.
- Don't mention that she's put on weight.
Kilo aldın, değil mi?
- You've put on weight, haven't you?
Can you put on The Sound of Music? I'd like to see it again.
She puts on an air of bravado.
I'll put on some coffee for everybody.
The doctor put me on pills for my allergies.
He's just putting on an act of innocence: he knows he's guilty.
She's putting on that she's sicker than she really is.
I think this is all a big put-on.
... Everything that she put on that list, I said, mom, you ...
... put on the lights Intertek start-up and did her part ...