Sami'nin, saldırganını takip etmesi boşunaydı.
- Sami's pursuit of his attacker was in vain.
Kısa bir takipten sonra polis onu yakaladı.
- After a short pursuit, the police caught him.
Servet arayışı beni ilgilendirmiyor.
- The pursuit of wealth does not interest me.
Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.
- The very pursuit of happiness thwarts happiness.
O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
- He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
Çoğu insan mutluluğun peşinde yaşıyor.
- Most people live in pursuit of happiness.
Hayatını gerçeğin peşinde geçirdi.
- She spent her life in pursuit of the truth.
... desired out of the American heart to provide the pursuit of happiness for our citizens. ...
... jobs and relocating in pursuit of opportunity. ...