Kolomb dünyanın düz olmadığını ispatladı.
- Columbus proved that the world is not flat.
Onun bir hırsız olduğu ispatlandı.
- It was proved that he was a thief.
Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
- Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
Tom'a hiçbir şey kanıtlamak zorunda değiliz.
- We don't have to prove anything to Tom.
Onun kanıtlanmış yeteneğine güvenebilirsin.
- You can rely on his proven ability.
O, bilimsel olarak kanıtlanmış mı?
- Is that scientifically proven?
Tom'un suçluluğunu ispat etmek için bir delil çıkması çok olası değil.
- It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
Bir avukatın rolü müvekkilinin suçsuz olduğunu ispat etmektir.
- The role of a lawyer is to prove that his client is innocent.
Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
- Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
Bu, bilimsel olarak ispatlanmış mı?
- Has that been scientifically proven?
Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.
- Battle's never proven peace.
Ben haklı olduğumu kanıtlayabilirim.
- I can prove that I am right.
Bu, bilimsel olarak ispatlanmış mı?
- Has that been scientifically proven?
Tom'un suçu cinayet silahı olmadan ispatlanamadı.
- Tom's guilt could not be proven without the murder weapon.
It proved to be a cold day.
Have an exit strategy should your calculations prove incorrect.
The hypothesis has not been proven to our satisfaction.
... she proved that that theory was right. She supported her conviction that insistence on ...
... As the Industrial Revolution spread across Europe, as America proved to be particularly ...