Denememi düzeltmek için okuyorum.
- I'm proofreading my essay.
Raporumu düzeltmek için zamanım yoktu.
- I didn't have time to proofread my report.
O benim yazımı düzeltti.
- He proofread my manuscript.
Tom, Mary'nin taslağını düzelterek iyi bir iş yaptı.
- Tom did a good job proofreading Mary's rough draft.
Denememi düzeltir misin?
- Could you proofread my essay?
Bu anlaşılır biçimde düzeltilmedi.
- This clearly hasn't been proofread.
Esperanto kolay bir dil olsaydı düzeltmene ihtiyacım olmazdı.
- If Esperanto were an easy language I wouldn't need a proofreader.
Tatoeba kullanıcıları dört İdeal tipik gruba ayrılabilir: okuyucular, yazarlar, çevirmenler ve düzeltmenler.
- Tatoeba users can be divided into four ideal-typical groups: readers, authors, translators and proofreaders.
Senin annenin kolyesini çalanın Tom olduğuna dair hangi kanıtın var?
- What proof do you have that Tom was the one who stole your mother's necklace?
Tom'un hırsız olduğuna dair su götürmez kanıt var.
- There is indisputable proof that Tom is the thief.
Deliliniz olmadığı sürece bu konuşma hiç olmadı.
- So long as you have no proof, this conversation never happened.
Onun olduğunu inkar etmiyorum ama bir örnek delil sayılmaz.
- I'm not denying it happened, but one example can't be called proof.
Bir şeyi denemeden bilemezsin.
- The proof is in the pudding.
Denememi düzeltmek için okuyorum.
- I'm proofreading my essay.
Baştan çıkarmaya karşı dayanıklıdır.
- He is proof against temptation.
Bunun bir düzelticiye ihtiyacı var.
- This needs a proofreader.
Denememi düzeltmek için okuyorum.
- I'm proofreading my essay.
Ben düzeltme işini üstlendim.
- I took on the job of proofreading.