Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- It is one thing to promise, and another to perform.
Kimseye söylemeyeceğine söz vermek zorundasın
- You have to promise not to tell anyone.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
Sözünden dönmemelisin.
- You shouldn't break promises.
Tom asla sözünden dönmez.
- Tom would never break a promise.
Tom gelecek vaadeden genç bir adamdır.
- Tom is a promising young man.
Tom gelecek vaadeden bir öğrenci.
- Tom is a promising student.
Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.
- The road is crowded so we probably won't get in promised time.
Her zaman söz verilen zamanda gel.
- Always come by the time promised.
Yarın söz verilmiş değil.
- Tomorrow is not promised.
Sami umut veren bir kardiyologdu.
- Sami was a promising cardiologist.
O, çok umut verici genç bir adamdır.
- He's a very promising young man.
O, şimdi en umut verici yazarlardan biri olarak tanınmaktadır.
- Now he is recognized as one of the most promising writers.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Bunu söz verdiğimi hatırlamıyorum.
- I don't remember promising that.
Beni yanlış anlama, sana hiçbir şey için söz vermiyoruz.
- Don't misunderstand me, we aren't promising you anything.
O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
- That sounds quite promising, doesn't it?
O geleceği parlak bir genç.
- He is a promising youth.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
The new drug holds promise for helping to control addiction.
... I've kept that promise and if you'll vote for me, then I promise I'll fight just as ...
... one example, the scenario where we think that there's great promise for American manufacturing. ...