Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- It's a living being, so of course it shits.
Ben Berlin'de bir Alman aile ile yaşayarak bir hafta geçirdim.
- I spent a week in Berlin living with a German family.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
- Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
- No living thing could live without air.
Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
- Tímea is a Hungarian living in Poland.
Tom'un geçinmek için ne yaptığını biliyor musun?
- Do you know what Tom does for a living?
Tom Mary'nin geçinmek için ne yaptığını bilmiyor.
- Tom doesn't know what Mary does for a living.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
Ben bu tür bir hayatı yaşamaktan usandım.
- I'm tired of living this kind of life.
Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.
- Tom started to feel like his life wasn't worth living.
Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
- I think that our living together has influenced your habits.
Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- I like living with you.
Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
- He makes a living as a salesman.
Tom geçimini neyle sağlar?
- What does Tom do for a living?
Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.
- I'm living a secular lifestyle.
Büyükannem yaşam tarzını hiçbir zaman değiştirmedi.
- My grandmother never changed her style of living.