Ken iş yerinde artan miktarda zaman harcıyor.
- Ken spends an increasing amount of time at work.
Leyla'nın giderek artan orandaki garip davranışları onun anne ve babasını çok endişelendiriyordu.
- Layla's increasingly odd behavior worried her parents a lot.
O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
- It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
Yurt dışına çıkan Japon sayısı yıldan yıla artmaktadır.
- The number of Japanese going overseas has been increasing year by year.
Bu kasabanın nüfusu artıyor.
- This town is increasing in population.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Ne yazık ki kavşaklardaki trafik sinyallerinin sayısını artırmak trafik kazalarının sayısın azaltmaya yardımcı olmadı.
- Unfortunately, increasing the number of traffic signals at intersections didn't help decrease the number of traffic accidents.