possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger

listen to the pronunciation of possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
English - Turkish

Definition of possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger in English Turkish dictionary

chance
{i} ihtimal

Büyük ihtimalle kazanacak. - There is a good chance that he will win.

Onun geleceğine dair bir ihtimal var mı? - Is there any chance that he will come?

chance
şans

Bu bir ömür boyu şanstır. - This is the chance of a lifetime.

Bu senin yegâne şansın. - This is your only chance.

chance
{i} tâlih
chance
{i} kader

Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın. - You'll make a fortune by taking a chance.

Kader şansa bırakılmayacak kadar ciddidir. - Fate is too serious to be left to chance.

chance
risk

Başka kaza risklerini en aza indirgemek istiyorum. - I want to minimize the chances of another incident.

Riskini al ve onu yap. - Take your chance, and do it.

chance
tesadüfen olmak
chance
olasılık

Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum. - I want to minimize the chances of another accident.

Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var. - There's a good chance that he'll be chosen.

chance
rastlantı sonucu oluşmak
chance
rastlantısal
chance
{f} şans eseri olmak
chance
{f} tesadüfen olmak: She chanced to be there. Tesadüf eseri oradaydı
chance
{i} risk, riziko
chance
{f} denemek

Şansımızı denemek zorunda olacağız. - We'll have to take our chances.

Tom şansını denemek istemiyor. - Tom doesn't want to take a chance.

chance
şans,v.şans eseri ol: n.şans
chance
{s} şans eseri olan
chance
tesadüfen meydana gelmek
chance
(fiil) riske girmek, göze almak, denemek, şans eseri olmak, tesadüfen olmak
chance
{i} talih, şans
chance
şans eseri olarak vaki olmak
English - English
{i} chance
possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
Favorites