possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger

listen to the pronunciation of possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
English - Turkish

Definition of possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger in English Turkish dictionary

chance
{i} ihtimal

Bir ihtimal meşgul olursa, ona yardım et. - If by any chance he's busy, help him.

Onun istifa edeceğine dair bir ihtimal var mı? - Is there any chance that he'll resign?

chance
şans

Bu bir ömür boyu şanstır. - This is the chance of a lifetime.

Paris'te onunla buluşma şansım vardı. - I had a chance to meet him in Paris.

chance
{i} tâlih
chance
{i} kader

Kader şansa bırakılmayacak kadar ciddidir. - Fate is too serious to be left to chance.

Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın. - You'll make a fortune by taking a chance.

chance
risk

Tom herhangi bir riske girmek istemiyor. - Tom doesn't want to take any chances.

Tom riske girmek istemedi. - Tom didn't want to take any chances.

chance
tesadüfen olmak
chance
olasılık

Onun seçileceğine dair iyi bir olasılık var. - There's a good chance that he'll be elected.

Tom'un Mary'nin ne yaptığını bilmediğine dair iyi bir olasılık var. - There's a good chance that Tom doesn't know what Mary has done.

chance
rastlantı sonucu oluşmak
chance
rastlantısal
chance
{f} şans eseri olmak
chance
{f} tesadüfen olmak: She chanced to be there. Tesadüf eseri oradaydı
chance
{i} risk, riziko
chance
{f} denemek

Şansımızı denemek zorunda olacağız. - We'll have to take our chances.

Tom denemek istemediğini söyledi. - Tom said he didn't want to take any chances.

chance
şans,v.şans eseri ol: n.şans
chance
{s} şans eseri olan
chance
tesadüfen meydana gelmek
chance
(fiil) riske girmek, göze almak, denemek, şans eseri olmak, tesadüfen olmak
chance
{i} talih, şans
chance
şans eseri olarak vaki olmak
English - English
{i} chance
possibility, prospect; opportunity; fortune; risk, danger
Favorites