Tom ayakkabılarını cilalamak istedi.
- Tom wanted to polish his shoes.
Onun arabasının güzel bir cilası var.
- Her car has a nice polish.
Ona ayakkabılarımı cilalattım.
- I got him to polish my shoes.
Arı Maya bir Polonya çizgi filmi değil, bunu biliyor musun? Almanya'da yazılmış, Japonya'da canlandırılmış ve Polonya diline tercüme edilmiştir.
- Maya the Bee isn't a Polish cartoon, you know that? It was written in Germany, animated in Japan, and was translated into the Polish language.
Polonya dili benim ana dilimdir.
- Polish is my native language.
Rusça, Lehçe, Çekçe ve Bulgarca gibi dillerin ortak Slav kökenleri vardır.
- Such languages as Russian, Polish, Czech and Bulgarian have common Slavic roots.
Derdimi anlatabilecek kadar Lehçe konuşurum.
- I speak a little Polish, just enough to make myself understood.
Aslında Marie Curie Fransız değil, Polonyalıdır.
- In fact, Marie Curie is Polish, not French.
Felicja'nın annesi, Rumen asıllı bir Polonyalıdır.
- Felicja's mother is a Polish of Romanian origin.
Tom ayakkabılarını parlatmamı istedi.
- Tom asked me to polish his shoes.
Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok.
- There's no way to polish a hedgehog.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Bu ayakkabı parlatılmalı.
- These shoes need polishing.
Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
- Susan polished her father's shoes.
Dışarı çıkmadan önce ayakkabılarını cilalamayı unutma.
- Don't forget to polish your shoes before you go out!
Tom ayakkabılarını cilalamak istedi.
- Tom wanted to polish his shoes.
Polonyalı bir bayanla evlendim.
- I am married to a Polish woman.
Polonyalı kızlar, Justin Bieber'ın Polonya'ya gelmesini istemediler.
- Polish girls didn't want Justin Bieber to come to Poland.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
Bu makine, her türden metalin cilalanması için kullanılır.
- This machine is used for polishing all kinds of metal.
Ayakkabılarım cilalanmalı.
- My shoes need polishing.
Ben Tom'un ayakkabılarını onun için cilaladım.
- I polished Tom's shoes for him.
Ayakkabılar cilalanmalı.
- The shoes need to be polished.
En sevdiğin tırnak ojesi rengi nedir?
- What's your favorite nail polish color?
Bu ojeyle gidecek bir ruj arıyorum.
- I'm looking for a lipstick to go with this nail polish.
Japonlar ne zaman parlatılmış pirinç yemeye başladılar?
- When did the Japanese start eating polished rice?
Erkek kardeşim gümüşü parlattı.
- My brother polished the silver.
Zemini ve mobilyayı parlattım.
- I polished up the floor and furniture.
Tırnak parlatıcı, Budizm kadar ilgi çekicidir.
- Nail polish is as interesting as Buddhism.
Gümüş eşyaları cilalı tutmazsan parlaklığını kaybederler.
- If you don't keep the silverware polished, it'll lose its luster.
He polished up the chrome until it gleamed.
The lecturer showed a lot of polish at his last talk.
A good silver polish will remove tarnish easily.
The floor was waxed to a high polish.
The band has polished its performance since the last concert.
\mathbb{R}^n is a Polish space.
They polished off the last of the cake.
White rice is rice that has had the brownish hull polished off leaving just the white inner part of the grain.
However, in Canada and Northern Europe—where they are known collectively as shields—the basement formations stretch out in the lowlands, smoothed by glacial polish.
a polished performance.
Back in my day, we had reverse Polish notation calculators: You had to write 2 4 3 * + instead of 2 + 4 * 3.
The oatmeal had a shoe-polish consistency.
... My question is, for your wedding, what color nail polish ...
... And today we are adding Polish-- ...