Tom işinin anlamsız olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks his job is pointless.
Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- A pointless life is a premature death.
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Ben o hususta size katılamam.
- I can't agree with you on that point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.
- Tom pointed out Mary's mistakes.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Bunu yapmanın ne yararı var?
- What's the point in doing this?
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Since the decision has already been made, further discussion seems pointless.
a pointless knife.
The sequel to the film was even more pointless than the original.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
The pointlessness of the discussion only compounded her boredom.