O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Dördüncü olarak, benim ilk üç noktam yoktur.
- Fourthly, my first three points do not exist.
Bir sıçan uzun, sivri dişleri ve uzun bir kuyruğu olan küçük bir hayvandır.
- A rat is a small animal with long, pointed teeth and a long tail.
Tilkilerin uzun kuyrukları ve sivri kulakları vardır.
- Foxes have long tails and pointed ears.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Tom dağlara doğru işaret etti.
- Tom pointed towards the mountain.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
- I had to compromise on this point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
Pusula kuzeyi gösterir.
- The compass points to the north.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
O, işinin yararsız olduğunu düşünüyor.
- She thinks her job is pointless.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
The Siamese is a pointed breed of cat.
The warrior brandished a pointed spear.