point out

listen to the pronunciation of point out
English - Turkish
(Fiili Deyim ) 1- işaret etmek , göstermek 2- dikkati çekmek , belirtmek 3- ihtar etmek , hatırlatmak
belirtmek

Hesabının yanlış olduğunu belirtmek istiyorum. - I beg to point out that your calculation is wrong.

Sadece birkaç potansiyel sorunu belirtmek istiyorum. - I'd just like to point out a few potential problems.

işaret etmek

Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum. - I'd like to point out some problems regarding your suggestion.

-e dikkati çekmek
-e dikkat çekmek
belirt

Sadece birkaç potansiyel sorunu belirtmek istiyorum. - I'd just like to point out a few potential problems.

Lütfen benim hatamı belirt. - Please point out my mistake.

göstermek
-e parmak basmak
dikkatini çekmek

Biz başlamadan önce, bir şey kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiği konusunda herkesin dikkatini çekmek istiyorum. - Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything.

dikkat çekmek

Üzgünüm ama birkaç hataya dikkat çekmek istiyorum. - Sorry, but I want to point out a few errors.

ifade etmek
find
{f} bulmak

Onun bürosunu bulmak kolaydı. - Finding her office was easy.

Onun bürosunu bulmak kolaydı. - Finding his office was easy.

point out above
yukarıda belirtmek
find
{i} bulma

Onun ofisini bulmak kolaydı. - Finding his office was easy.

Onun ofisini bulmak kolaydı. - Finding her office was easy.

find
{i} bulunan şey
find
{i} keşif

O eski kitap gerçek bir keşiftir. - That old book is a real find.

find
çıkarmak
find
{i} bulgu

Bu önemli bir bulgudur. - This is a significant finding.

Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim. - I asked Tom to confirm my findings.

find
buluş

Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır. - The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.

find
tapmak
find
{f} bul

Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar. - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.

En yakın mağazayı nerede bulabilirsin? - Where can you find the closest store?

point something out
Birine hakkında henüz bilgisi olmadığı ya da düşünmemiş olduğunu bildirmek, dikkatine sunmak, dikkatini çekmek
point sth out
nokta sth out
to point out
işaret etmek
find
kendini göstermek
find
{f} sağlamak
find
{f} karara varmak
find
{f} (found) bulmak, keşfetmek
find
tedarik etmek
find
(fiil) bulmak, keşfetmek, rastlamak, sağlamak, geçindirmek, bakmak, karara varmak
find
{f} bakmak

Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Fadil needed to find a job to support his children.

Sami'nin, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Sami needed to find a job to support his children.

find
{f} rastlamak
find
{f} keşfetmek
please point out where i am on this map
haritada nerede olduğumu gösterir misiniz
pointout
belirt
English - English
To tell, remind, indicate

I would just like to point out that we need to finish our meeting by 9 o'clock.

To identify among a group of similar subjects, or in a scene where the subject might not be readily seen or noticed, with a gesture of the body

She pointed out the two drummers in the class.

If you point out a fact or mistake, you tell someone about it or draw their attention to it. I should point out that these estimates cover just the hospital expenditures We all too easily point out our mothers' failings
make or write a comment on; "he commented the paper of his colleague"
indicate, draw attention to
present and urge reasons in opposition
point out carefully and clearly
If you point out an object or place, you make people look at it or show them where it is. They kept standing up to take pictures and point things out to each other They'd already driven along the wharf so that she could point out her father's boat
point something out
Tell someone something that they did not already know or had not thought about

1. He was always very keen to point out my mistakes. 2. The murder was obviously well planned, as the inspector had pointed out.

To point out
find
point out
Favorites