Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Sorunu onun bakış açısından görmeye çalış.
- Try to see the problem from her point of view.
Onun bakış açısından o haklı.
- From his point of view he's right.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Göl bu noktada en derindir.
- The lake is deepest at this point.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Tom bazı sorunlara işaret etti.
- Tom pointed out some problems.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.
- Tom pointed out Mary's mistakes.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Onun konuşması kısa ve isabetliydi.
- His speech was short and to the point.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Konuyu anlamamış gibi görünüyor.
- He seems to have missed the point.
Siz insanları anlamıyorum.
- I don't see your point.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
O, farklı görüşten insanlara açık.
- She is open to people who have a different point of view.
Görüşüne tamamen katılıyorum.
- I fully agree with your point of view.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Mesele gerçekten o değil, değil mi?
- That's really not the point, is it?
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Bu geçerli bir bakış açısıdır.
- This is a valid point of view.
Sorunu onun bakış açısından görmeye çalış.
- Try to see the problem from her point of view.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
The storyline in the film The Usual Suspects is presented from the point of view of an unreliable narrator.
His point of view is that there is only one true religion.
From an economist's point of view, business is all about money.
... You know, at Google we have a point of view about software ...
... so it's very exciting from from a sonic point of view ...