One in six pregnancies in Britain are unplanned.
- İngiltere'de altı gebelikten birisi plansızdır.
Almost half of pregnancies in the United States are unplanned.
- Amerika Birleşik Devletlerinde hamileliklerin neredeyse yarısı plansızdır.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
Tom is scheduled to give a concert in Boston on October 20th.
- Tom 20 Ekimde Boston'da bir konser vermeyi planladı.
Tom warned the police about a scheme to assassinate the mayor.
- Tom belediye başkanına suikast düzenlemek için bir plan hakkında polisi uyardı.
She is always thinking of moneymaking schemes.
- Her zaman para kazanma planlarını düşünüyor.
What are Mary's true intentions?
- Mary'nin gerçek planları ne?
Tom has good intentions.
- Tom'un güzel planları var.
You have no idea where Tom plans to go to college, do you?
- Tom'un üniversiteye nereye gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrin yok, değil mi?
I had no idea you were planning to go to Boston.
- Boston'a gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrim yoktu.
Investigators foiled a plot to hijack an airplane.
- Müfettişler bir uçak kaçırma planını bozdular.
Tom masterminded a diabolic plot to kill his wife.
- Tom karısını öldürmek için şeytani bir plan hazırladı.
Of course, I have a plan.
- Elbette bir planım var.
So you're planning to follow this course as well!
- Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
You should always plan for the worst-case scenario.
- Her zaman en kötü senaryo için plan yapmalısınız.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
Having discussed the new project for three hours, we concluded that Andrew's plan was the best.
- Yeni projeyi üç saat tartıştıktan sonra, Andrew'un planının en iyi olduğu sonucuna vardık.
I brought the blueprints.
- Ben planları getirdim.
Tom wanted a closer look at the blueprints.
- Tom planlara daha yakından bakmak istedi.
Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
- Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
What's the game plan here?
- Buradaki oyun planı nedir?
Tom came in with a game plan.
- Tom bir oyun planıyla geldi.
Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
Sami set up a plan to kill Layla.
- Sami, Leyla'yı öldürmek için bir plan kurdu.
Fadil and Layla set up a robbery.
- Fadıl ve Leyla bir soygun planladılar.
They jointly planned the project in phases, with good detail for the first month.
He didn't really have a plan; he had a goal and a habit of control.
The architect planned the building for the client.
He planned to go, but work intervened.
Seen in plan, the building had numerous passageways not apparent to visitors.
Her şeyi planlamak zorundayım.
- I have to plan everything.
Planlamak için başarısız olma başarısız olmak için planlamadır.
- Failing to plan is planning to fail.
Plan yapmak için başarısız oluyorsan, başarısız olmak için planlıyorsun.
- If you fail to plan, you plan to fail.
Daha iyi bir plan yapmak zorundayız.
- We've got to have a better plan.
Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
- I can't agree with you with regard to the new plan.
O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.
- As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
Tüm Amerikan işçilerinin yaklaşık yarısının iş yeri emeklilik tasarruf planına girişleri yok.
- About half of all American workers do not have access to workplace retirement savings plan.
Planı nasıl tasarladı?
- How did he work out the plan?
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.
Bu planları erteleyeceğiz.
- We'll put these plans on ice.
Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.
- Tom has made plans for a trip to Boston.
Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.
- Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan.
Tom için bir parti tertip ettim.
- I planned a party for Tom.
Okul kulüpleri yaklaşan okul yılı için yapmayı planladıkları kamu hizmeti projelerini açıkça ana hatlarıyla belirtmelidir.
- School clubs need to clearly outline the community service projects they plan to do for the upcoming school year.
Projeyi sorunsuz olarak daha ileriye götürmek için, biz planı birkaç kez revize ettik.
- In order to progress the project smoothly, we have revised the plan several times.
Başka bir tasarın var mı?
- Have you got another plan?