Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.
- It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate.
Bu planları erteleyeceğiz.
- We'll put these plans on ice.
Evlilik teklif etmeden önce düğün planlamak arabayı atın önüne koymaktır.
- Planning the wedding before proposing is putting the cart before the horse.
Devrim konseyi strateji planlamak için toplandı.
- The revolutionary council met to plan strategy.
Bir plan yapmak zorundayız.
- We have to make a plan.
Plan yapmak için başarısız oluyorsan, başarısız olmak için planlıyorsun.
- If you fail to plan, you plan to fail.
Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
- I can't agree with you with regard to the new plan.
O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.
- As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
Sigara içerken planı tasarladım.
- I conceived of the plan while I was smoking.
Asgari ücreti artırmayı tasarladıkları doğru mu?
- Is it true they're planning to raise the minimum wage?
Kongre tarafından yapılan planlara uyuyorum.
- I'm following the plans made by congress.
Bu planları erteleyeceğiz.
- We'll put these plans on ice.
New York'a bir yolculuk planlıyoruz.
- We are planning a trip to New York.
Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.
- Tom has made plans for a trip to Boston.
Tom için bir parti tertip ettim.
- I planned a party for Tom.
Yeni projeyi üç saat tartıştıktan sonra, Andrew'un planının en iyi olduğu sonucuna vardık.
- Having discussed the new project for three hours, we concluded that Andrew's plan was the best.
Okul kulüpleri yaklaşan okul yılı için yapmayı planladıkları kamu hizmeti projelerini açıkça ana hatlarıyla belirtmelidir.
- School clubs need to clearly outline the community service projects they plan to do for the upcoming school year.
Başka bir tasarın var mı?
- Have you got another plan?
They jointly planned the project in phases, with good detail for the first month.
He didn't really have a plan; he had a goal and a habit of control.
The architect planned the building for the client.
He planned to go, but work intervened.
Seen in plan, the building had numerous passageways not apparent to visitors.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
I think you should stick to your training schedule.
- Sanırım eğitim planına bağlı kalmalısın.
I knew I should never have gotten involved with your harebrained scheme.
- Senin deli saçması planına hiç bulaşmamam gerektiğini biliyordum.
Tom warned the police about a scheme to assassinate the mayor.
- Tom belediye başkanına suikast düzenlemek için bir plan hakkında polisi uyardı.
Tom has good intentions.
- Tom'un güzel planları var.
What are Mary's true intentions?
- Mary'nin gerçek planları ne?
I certainly had no idea Tom was planning to move to Boston.
- Tom'un Boston'a taşınmayı planladığına dair kesinlikle fikrim yoktu.
You have no idea where Tom plans to go to college, do you?
- Tom'un üniversiteye nereye gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrin yok, değil mi?
Investigators uncovered an assassination plot.
- Araştırmacılar, bir suikast planını ortaya çıkardılar.
Investigators foiled a plot to hijack an airplane.
- Müfettişler bir uçak kaçırma planını bozdular.
So you're planning to follow this course as well!
- Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
Of course, I have a plan.
- Elbette bir planım var.
You should always plan for the worst-case scenario.
- Her zaman en kötü senaryo için plan yapmalısınız.
The government plans to scrap some of the older planes.
- Hükümet bazı eski uçakların hurdaya ayırmayı planlıyor.
The plane took off at 11:00 a.m; thirty minutes later than scheduled.
- Uçak sabah 11.00'de havalandı; planlanandan otuz dakika daha sonra.
I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
He planned the project along with his colleagues.
- O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
I brought the blueprints.
- Ben planları getirdim.
These measurements conform to the blueprints.
- Bu ölçümler planlara uygundur.
Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
- Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
Tom came in with a game plan.
- Tom bir oyun planıyla geldi.
What's the game plan here?
- Buradaki oyun planı nedir?
Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
Sami set up a plan to kill Layla.
- Sami, Leyla'yı öldürmek için bir plan kurdu.
Fadil and Layla set up a robbery.
- Fadıl ve Leyla bir soygun planladılar.
... some plans or consultants involved or something? ...
... interesting plans for-- ...