Devrim konseyi strateji planlamak için toplandı.
- The revolutionary council met to plan strategy.
Her şeyi planlamak zorundayım.
- I have to plan everything.
Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
- I don't like to plan too much.
Plan yapmak için başarısız oluyorsan, başarısız olmak için planlıyorsun.
- If you fail to plan, you plan to fail.
Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
- I can't agree with you with regard to the new plan.
Sigara içerken planı tasarladım.
- I conceived of the plan while I was smoking.
Planı nasıl tasarladı?
- How did he work out the plan?
O, planlama bölümünde çalışıyor.
- He works in the planning section.
Bu planları erteleyeceğiz.
- We'll put these plans on ice.
Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.
- Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan.
New York'a bir yolculuk planlıyoruz.
- We are planning a trip to New York.
Tom için bir parti tertip ettim.
- I planned a party for Tom.
Okul kulüpleri yaklaşan okul yılı için yapmayı planladıkları kamu hizmeti projelerini açıkça ana hatlarıyla belirtmelidir.
- School clubs need to clearly outline the community service projects they plan to do for the upcoming school year.
Yeni projeyi üç saat tartıştıktan sonra, Andrew'un planının en iyi olduğu sonucuna vardık.
- Having discussed the new project for three hours, we concluded that Andrew's plan was the best.
Başka bir tasarın var mı?
- Have you got another plan?
O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.
- As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
Mary'nin onun annesine yardım etmeyi planlamadığını Tom'a söyleme.
- Don't tell Tom that Mary isn't planning on helping his mother.
O, planlama bölümünde çalışıyor.
- He works in the planning section.
Tom eline geçecek ilk fırsatta Mary'yi ziyaret etmeyi planlıyor.
- Tom planned to visit Mary the first chance he got.
Kotava planlı bir dildir.
- Kotava is a planned language.
Onun hapishaneden kaçışı iyi planlanmıştı.
- His escape from prison was well planned.
Oldukça çok planlanmış işimiz var.
- We have quite a lot of work planned.
Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
- It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
Girişken bir eylem planına ihtiyacımız var.
- We need an aggressive plan of action.
Tom partiyi planlayarak iyi bir iş yaptı.
- Tom did a good job planning the party.
Gerçekten hiç oyun planım olmadı.
- I never really had any game plan.
Buradaki oyun planı nedir?
- What's the game plan here?
Bizim bir ana planımız vardı.
- We had a master plan.
Tom iş için sadece bir ya da iki gün Boston'da kalmayı planlamıştı.
- Tom had only planned to stay in Boston for just a day or two.
Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
Tom, John'un ne zaman aşçılığa başlamayı planladığını Mary'nin bildiğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said that he thought Mary knew what time John was planning to start cooking.
Saldırı yeterli planlama yapılmadan başladı.
- The attack began without enough planning.
Kongre tarafından yapılan planlara uyuyorum.
- I'm following the plans made by congress.
Sen planlarını benimkine uydurmalısın.
- You must accommodate your plans to mine.
They jointly planned the project in phases, with good detail for the first month.
He didn't really have a plan; he had a goal and a habit of control.
The architect planned the building for the client.
He planned to go, but work intervened.
Seen in plan, the building had numerous passageways not apparent to visitors.
The plans for many important buildings were once publicly available.
After failing to find a wife by 40, he had to rely on plan B, a mail-order bride.
I didn't plan on Truman winning the election.
So what is the game plan? We need to get everyone out of this alive, and I am clueless.
I think you should stick to your training schedule.
- Sanırım eğitim planına bağlı kalmalısın.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
She is always thinking of moneymaking schemes.
- Her zaman para kazanma planlarını düşünüyor.
I knew I should never have gotten involved with your harebrained scheme.
- Senin deli saçması planına hiç bulaşmamam gerektiğini biliyordum.
Tom has good intentions.
- Tom'un güzel planları var.
What are Mary's true intentions?
- Mary'nin gerçek planları ne?
Tom is plotting something.
- Tom bir şey planlıyor.
Tom masterminded a diabolic plot to kill his wife.
- Tom karısını öldürmek için şeytani bir plan hazırladı.
Of course, I have a plan.
- Elbette bir planım var.
So you're planning to follow this course as well!
- Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
You should always plan for the worst-case scenario.
- Her zaman en kötü senaryo için plan yapmalısınız.
What time is your plane scheduled to leave?
- Senin uçağının saat kaçta kalkması planlanmıştır.
There is no Plan B because there is no Planet B.
- B planı yoktur, çünkü B gezegeni yoktur.
Sami set up a plan to kill Layla.
- Sami, Leyla'yı öldürmek için bir plan kurdu.
Fadil and Layla set up a robbery.
- Fadıl ve Leyla bir soygun planladılar.
I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
School clubs need to clearly outline the community service projects they plan to do for the upcoming school year.
- Okul kulüpleri yaklaşan okul yılı için yapmayı planladıkları kamu hizmeti projelerini açıkça ana hatlarıyla belirtmelidir.
I had no idea you were planning to go to Boston.
- Boston'a gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrim yoktu.
I certainly had no idea Tom was planning to move to Boston.
- Tom'un Boston'a taşınmayı planladığına dair kesinlikle fikrim yoktu.
These measurements conform to the blueprints.
- Bu ölçümler planlara uygundur.
I brought the blueprints.
- Ben planları getirdim.
Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
- Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
I never really had any game plan.
- Gerçekten hiç oyun planım olmadı.
Tom understands the game plan.
- Tom oyun planını anlıyor.
Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
There is a castle in the background of the picture.
- Resmin arka planında bir kale var.
This has no relevance to my background.
- Bunun benim arka planımla alakası yok.
We have to make a plan.
- Bir plan yapmak zorundayız.
We have to make a plan.
- Bir plan yapmak zorundayız.
I don't like to plan too much.
- Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
She is always thinking of moneymaking schemes.
- Her zaman para kazanma planlarını düşünüyor.
I'm following the plans made by congress.
- Kongre tarafından yapılan planlara uyuyorum.
We'll put these plans on ice.
- Bu planları erteleyeceğiz.
... So how to build out the plan? ...
... was to push through a plan without a single Republican vote. As a matter of fact, when ...