Ağacın altında bir yığın kozalak vardı.
- There was a pile of pinecones under the tree.
Bu otomobil bir çöp yığını.
- This car is a pile of rubbish.
Bu otomobil bir çöp yığını.
- This car is a pile of rubbish.
Tom odasının köşesindeki elbise yığını üzerine kirli çoraplarını attı.
- Tom threw his dirty socks on the pile of clothes in the corner of his room.
Ahşap kazıkta bir sincap var.
- There's a squirrel in the wood pile.
Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
- Tom separated the items into three piles.
Tom'un yığınla parası var.
- Tom has piles of money.
Gerçekten kullanmadığımız şeylere yığınla para harcıyoruz.
- We spend piles of money on the things we don't really use.
Many women get piles when pregnant.
Piles were sunk into the river to support the bridge.
He must earn piles of money.
a pile of wood.
When we were looking for a new housemate, we put the nice woman on the maybe pile, and the annoying guy on the no pile.
Velvet soft, or plush with shaggy pile. — William Cowper.