He is regretful that he couldn't go.
- O, gidemediğine pişman.
If you marry Tom, you'll be sorry.
- Tom'la evlenirsen, pişman olursun.
If you do that, you'll be sorry.
- Onu yaparsan pişman olacaksın.
Oh, I'm so sorry, said Anne penitently.
- Anne pişman bir şekilde Ah, çok üzgünüm dedi.
Tom is remorseful, isn't he?
- Tom pişman, değil mi?
Dan wasn't remorseful about killing Linda.
- Dan, Linda'nın öldürülmesi konusunda pişman değildi.
I don't want to regret anything.
- Herhangi bir şeyden pişman olmak istemiyorum.
I don't tend to look back and regret what I've done.
- Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.