Onu seyahati iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
- It was difficult to persuade him to cancel the trip.
Bu geziyi iptal etmesi için onu ikna etmek zordur.
- It was hard to persuade him to cancel the trip.
Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
- I think there is no point in trying to persuade him.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Sanırım Tom yardım için ikna edilebilirdi.
- I think Tom could be persuaded to help.
Belki Tom yardım etmek için ikna edilebilir.
- Maybe Tom could be persuaded to help.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.