Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.
- You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Tom kötü bir şahıs değil.
- Tom isn't a bad person.
Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil.
- Nothing is as difficult as becoming a person.
Mary bebek kız kardeşine karşı çok kibardır.
- Mary is very gentle with her baby sister.
Basset tazıları kibar köpeklerdir.
- Basset hounds are gentle dogs.
Ken öfkesini kolayca kaybeden insan tipi değildir.
- Ken is not the type of person who loses his temper easily.
Tam olmanı hayal ettiğim insan tipisin.
- You're just the kind of person I imagined you'd be.
Tom sevgi dolu ve şefkatli bir beyefendi.
- Tom is a loving and caring gentleman.
Bir bireyin sevgisini kabul et.
- Accept a person's love.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Kişiliksiz kadınlardan hoşlanmıyorum.
- I don't like women without personalities.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is an agreeable person.
Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
- A young person is waiting for you outside.
O, kapıyı hafifçe itti.
- She gave the door a gentle push.
Tom, Mary'yi yavaşça itti.
- Tom gave Mary a gentle push.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Duygulu bir kimseyim, bilirsin.
- I am a sensitive person, you know.
O iyi bir insan değil.
- He is not a good person.
Ben dürüst bir insanım.
- I am an honest person.
Ben sadece bizzat öldürdüğüm ve parçaladığım hayvanlardan et yerim.
- I only eat meat from animals that I have personally killed and butchered.
Bizzat git ve onunla görüş.
- Go and see him in person.
Çocuklarla yumuşak bir sesle konuştu.
- She spoke to the children in a gentle voice.
Yumuşak bir rüzgar esiyor.
- A gentle wind is blowing.
Yaşlandıkça, daha hoşgörülü oldu.
- As he grew older, he became gentler.
Ebola vücut sıvıları yoluyla insandan insana yayılır.
- Ebola spreads from person to person through bodily fluids.
Vücut kitle endeksi 25 ile 29 arasında olan bir kişi kilolu olarak düşünülmektedir.
- A person with a BMI of 25 to 29 is considered overweight.
Adın karakterini etkiliyor.
- Your name affects your personality.
Bir kişinin karakterini tanı ve saygı duy.
- Recognize and respect the personality of a person.
This guy's a decent sort.
He had to focus on the mission, staying alive and getting out, not on the sexy number rubbing up against him.
Fancy a pint, me old mucker?.
How my bitches been doin'?.
George was a bit of an odd bod.
Ob-la-di, ob-la-da, life goes on, bra, la-la how the life goes on ~ Lennon/McCartney, Ob-La-Di, Ob-La-Da, 1968.
THE favourable reception the Orrery has met with from Perſons of the firſt diſtinƈtion, and from Gentlemen and Ladies in general, has induced me to add to it ſeveral new improvements in order to give it a degree of Perfeƈtion; and diſtinguiſh it from others ; which by Piracy, or Imitation, may be introduced to the Public.
By common law a corporation or a trust is legally a person.
Meanwhile, the dazed Sullivan, dressed like a bum with no identification on his person, is arrested and put to work on a brutal Southern chain gang. — New York Times, 2004.
Where is the person?.
... This is the correct way to address this person-- ...
... You can find the craziest person in any given area. ...