I am honored and humbled to stand here, where so many of America's leaders have come before me, and so many will follow.
But the fact of the matter is, there's only so many people we can take, it's time to take Canada over there.
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Most snakes on this island are harmless.
- Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
Tom doesn't have a whole lot of time.
- Tom'un pek çok zamanı yoktu.
I have a whole lot of ideas.
- Benim pek çok fikirlerim var.
I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
There's plenty of stuff left.
- Kalan pek çok şey var.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
I care a great deal for you.
- Ben senin için pek çok dikkat ederim.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
There are a great many people in the park.
- Parkta pek çok sayıda insan var.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
I love you in spite of your many, but so many, infinite mental problems.
- Senin pek çok ama pek çok, bitmeyen zihinsel sorunlarına rağmen seni seviyorum.