For the time being, I must share this room with my friend.
- Şimdilik, bu odayı arkadaşım ile paylaşmak zorundayım.
You have to share the cake equally.
- Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.
You have to share the cake equally.
- Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.
I don't want to share my room with Tom.
- Odamı Tom'la paylaşmak istemiyorum.
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
- Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.
Germany shares a border with France.
- Almanya, Fransa ile bir sınır paylaşmaktadır.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Personal life of Larry Ewing was shared in a website.
- Bir web sayfasında, Larry Ewing'in özel hayatı paylaşıldı.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
What happened to the girl you were sharing the bedroom with?
- Yatak odanı paylaştığın kıza ne oldu?
Two male school pupils sharing an umbrella? That's quite a queer situation.
- Bir şemsiyeyi paylaşan iki erkek okul öğrencisi? Bu oldukça nonoş bir durum.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
I don't mind sharing the room with him.
- Odayı onuna paylaşmanın benim için sakıncası yok.
I don't mind sharing a room with Tom.
- Tom'la bir odayı paylaşmayı umursamıyorum.