Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Saatlik ücretin ne kadar?
- How much is your hourly pay?
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Tom ona ödediğimiz maaşı hak ediyor.
- Tom deserves the salary we pay him.
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
Sizi ziyaret etmek için geldik.
- We have come to pay you a visit.
Tom'un söylediklerine dikkat etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to pay attention to what Tom says.
Hey! Scott! Faturamı öde!
- Hey! Scott! Pay my bill!
Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
- I'll pay the money for your lunch today.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
O, bir gün yaptığının hesabını vermek zorunda kalacak.
- Someday she'll have to pay for what she's done.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
Özgürlük için bedel ödenmeli.
- One must pay for freedom.
He paid for his fun in the sun with a terrible sunburn.
It didn't pay him to keep the store open any more.
Many employers have rules designed to keep employees from comparing their pays.
He was allowed to go as soon as he paid.
The children shared a pizza after school.
- Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar.
I share the room with my sister.
- Odayı kız kardeşimle paylaşıyorum.
He has not paid his portion of the rent.
- O, kira payını ödemedi.
The bank has raised its dividend by 20%.
- Banka, kar payını % 20 oranında yükseltti.
Do you share those concerns?
- O endişeleri paylaşıyor musunuz?
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
This company uses cheap labor to increase its profit margins.
- Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
The distributors are asking for an exceptional margin.
- Dağıtıcılar olağanüstü bir pay istiyorlar.
Tom and Mary split a bottle of red wine after dinner.
- Tom ve Mary akşam yemeğinden sonra bir şişe kırmızı şarabı paylaştı.
I agreed to split the money with Tom.
- Parayı Tom'la paylaşmayı kabul ettim.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
- Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
Do you share common interests?
- Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
... cities. You need to understand as a citizen and as a tax payer and as a voter what’s ...