O tamamen değişmiş bir gerçeklik içinde yaşıyor.
- He lives in a completely altered reality.
Tom gerçekliğin değişmiş algısından acı çekmiyor. O onun tadını çıkarıyor.
- Tom isn't suffering from an altered perception of reality. He's enjoying it.
Eski kıyafetlerini daha modaya uygun hale getirmek için değiştirdi.
- She altered her old clothes to make them look more fashionable.
Tom takım elbisesini değiştirdi.
- Tom got his suit altered.