O yoldan geçen kişiye gülümsedi.
- She smiled at a passer-by.
Sınavı geçmek için sıkı çalıştım.
- I studied hard in order to pass the examination.
Testi geçmek için çok çalışmalıyım.
- I must work hard to pass the test.
Bu yasayı geçirmek zorundayız.
- We have to pass this legislation.
Zaman geçirmek için birbirleri ile sohbet ettiler.
- They chatted with each other to pass the time.
Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.
- They fled through a secret passageway.
Gizli bir geçit bulduk.
- We discovered a secret passageway.
Bu denize doğru geçiştir.
- This is the passage to the sea.
Bütün ev oyunları için sezonluk geçiş aldım.
- I got a season's pass to all the home games.
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Onun geçmesi için kenara çekildim.
- I stepped aside for him to pass.
Kendi kendine çalışma ile, vergi muhasebecisi sınavını geçmek mümkün mü?
- Is it possible to pass the tax accountant exam by self study?
Giriş sınavını geçti.
- He passed the entrance examination.
Tom ilk girişinde sürücü sınavını geçti.
- Tom passed his driving test on his first attempt.
Bu gemi, kanaldan geçmek için fazla büyük.
- This ship is too big to pass through the canal.
Panama Kanalı'ndan geçtik.
- We passed through the Panama Canal.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.
- Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
- Read this passage and translate it into Japanese.
Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.
- There is a limit of two pieces of luggage for each passenger.
Paragraf başka hiçbir yoruma izin vermiyor.
- The passage admits of no other interpretation.
Shakespeare'den bir pasaj okudu.
- He read a passage from Shakespeare.
Kitaptan bir pasajı defterime kopyaladım.
- I copied a passage from the book into my notebook.
Ölürsem, yatağında huzur içinde ölen büyük babam gibi ölmek isterim. Arabasındaki tüm yolcular gibi çığlık atarak değil.
- When I die, I want to die like my grandfather who died peacefully in his sleep. Not screaming like all the passengers in his car.
Biraz yiyecek alalım. Sen ölmek üzereymiş gibi görünüyorsun.
- Let's get some food. You look like you're about to pass out.
Pencere yanı mı yoksa koridorda mı bir yer istersiniz?
- Would you like a place by window or by passage?
Biz dağ geçişi boyunca pek çok karıncalar gibi süründük.
- We crawled like so many ants along the mountain pass.
Arka koltuktaki yolcularının her ikisinin de boyun yaralanması vardı.
- Both of the passengers in the back seat had neck injuries.
O bana ayıların kışı nasıl geçirdiği hususunda bölüm ve ayet verdi.
- He gave me chapter and verse on how bears pass the winter.
Pasaportta ismi olan kişi kelimelerle tanımlanıldı.
- The person whose name was on the passport was described with words.
Yurt dışına seyahat ettiğinizde, genellikle bir pasaporta ihtiyacınız olur.
- When you travel abroad, you usually need a passport.
Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
- If he studied hard, he could pass the exam.
Bire on testi geçebilirsin.
- Ten to one you can pass the test.
Geçen bir gemi tarafından kurtarıldılar.
- They were rescued by a passing ship.
Bütün yolcular boğulmaktan kurtarıldılar.
- All the passengers were saved from drowning.
Onlar gerçekten bunun gelip geçici bir heves olduğunu kabul etmek istemiyor.
- They don't want to admit that it's really a passing fad.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Bir devenin bir iğnenin deliğinden geçmesi bir zengin kişinin Tanrı'nın krallığına girmesinden daha kolaydır.
- It is easier for a camel to pass through the eye of a needle than for a rich man to enter the kingdom of God.
Linda on altı yaşındaydı fakat yirmi olarak kabul edilmesi için sorun yoktu.
- Linda is sixteen, but had no trouble passing for twenty.
O yirmi olarak kabul edildi.
- She could pass for twenty.
Şarkı söylemek benim tutkumdur.
- Singing is my passion.
Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.
- It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.
- Tom stepped aside to allow Mary to pass.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Yurt dışına seyahat ettiğinizde, genellikle bir pasaporta ihtiyacınız olur.
- When you travel abroad, you usually need a passport.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
- If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Geçiş izni olmadan girmene izin veremem.
- I can't let you enter without a pass.
TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
- TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
A fearless tackler in defence, Wilkinson is a fine passer and one of the most consistent goalkickers in world rugby. -.
When he tripped and fell in the street, several kind passers-by helped him up.
He passed his examination.
He attempted the examination, but did not expect to pass.
The man kicked his friend out of the house after he made a pass at his wife.
Smith was given a pass after Jones' double.
An estate passes by a certain clause in a deed.
Beauty is a charm, but soon the charm will pass. - John Dryden.
To pass commodiously this life. - John Milton.
Anyone want to trade passes?.
As for these silken-coated slaves, I pass not. - Shakespeare.
pass a house.
Matters have been brought to this pass. - Robert South.
The bill passed the senate.
Try not the pass! the old man said. - Henry Wadsworth Longfellow.
Common speech gives him a worthy pass. - Shakespeare.
Iaquinta passes it coolly into the right-hand corner as Paston dives the other way. - , Rob Smyth, 20 June 2010.
The bill passed both houses of Congress.
The senate passed the law.
This passes, Master Ford. - Shakespeare.
And within three dayes twelve knyghtes passed uppon hem; and they founde Sir Palomydes gylty, and Sir Saphir nat gylty, of the lordis deth.