Sadece Tom'la ortak oldum.
- I just made Tom partner.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Tom asla benim eşim değildi.
- Tom was never my partner.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Tom benim iş ortağım.
- Tom is my business partner.
Tom Mary'nin iş ortağı oldu.
- Tom became Mary's business partner.
Benim arkadaşım olmanı istiyorum.
- I'd like you to be my partner.
Tom'un bir hayat arkadaşı yok.
- Tom doesn't have a partner.
Tom'un bir hayat arkadaşı yok.
- Tom doesn't have a partner.
Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.
- Mary's life partner is a man of few words.
Ortağımın yasal haklarını satın aldım ve artık şirket benim.
- I bought out my partner and now the company is mine.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual liberty is the essence of democracy.
Bireysel özgürlüklere saygılı olmalıyız.
- We must respect individual liberty.
Ne! Sen hâlâ o adamla birlikte misin? ve biz cevaplarız: Ne yapabilirim! Onu seviyorum!
- What! You're still with that guy? and we answer: What can I do! I LOVE him!
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have no idea what that guy is thinking.
Hadi yakalayalım şu herifi.
- Come on let's catch that guy.
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
- Weight increase is the easiest method for personal development.
Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım.
- I bought a new personal computer yesterday.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
O, mükemmel bir centilmendir.
- He is a perfect gentleman.
Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.
- His manners are not those of a gentleman.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- Today, many people worry about losing their jobs.
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Michael bir erkek adıdır ama Michelle bir bayan adıdır.
- Michael is a man's name but Michelle is a lady's name.
Onun bir sürü erkek arkadaşı var.
- She has too many boyfriends.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Beni seven bir arkadaşım var.
- I have a friend who loves me.
Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- My university friend is against terror.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
İki erkek çocuk yemeklerini kendi aralarında pişirdi.
- The two boys cooked their meal between them.
Ben erkek çocukların şarkı söylediğini duydum.
- I heard the boys singing.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
- Buddy doesn't drive carelessly.
Acını hissediyorum, arkadaş.
- I feel your pain, buddy.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Onun birkaç mektup arkadaşı var.
- She has a few pen pals.
Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
- Jiro communicates with his pen pal in Australia.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Üç küçük çocuğum var.
- I have three young kids.
Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
- When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
- Sir Harold is a fine English gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Tom tam olarak Mary'nin takılmak istediği adam türü.
- Tom is exactly the sort of guy Mary wants to hang out with.
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
- I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
- He is always isolated from his fellow workers.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
- It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
- I'm a management consultant.
Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
- Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
- Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Konuşacak yakın arkadaşları yok.
- He has no close friends to talk with.
Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- We number him among our closest friends.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Daha genç çocuklarla uğraşmayın.
- Don't pick on younger kids.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Bu adam benim kocam değil.
- This man is not my husband.
Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
- No man received enough votes to win the nomination.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
- I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
- Mr Hawk is a kind gentleman.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is an agreeable person.
Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
- A young person is waiting for you outside.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
Şu adam doğruyu yanlıştan ayıramaz.
- That fellow can't tell right from wrong.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
- The guys all made fun of him.
Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.
- It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.
Bugünlerde, müşteri hizmetlerinde deneyimi olan kişiler arıyoruz.
- We are currently looking for individuals who have experience in customer service.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Polis adamın peşinde.
- The police are after the man.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.
- Several guys were hanging around in front of the bar.
O, kadınları ciddiye almayan adam tipidir.
- He's the type of guy who doesn't take women very seriously.
Asya'da Fransız dili genellikle romantizmle ilişkilendirilir.
- In Asia, French language is often associated with romantism.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
- Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
- Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
either member of a pair in a card game or sports team.
See.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
Terry Kilmartin , applauded for every ‘um’ and ‘ah’, knew that he was being guyed and had the charm to make it funny.
Jane considers that guy to be very good looking.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
The striker crossed the ball into the area and found his strike partner Jones, who headed it into the net.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
- Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
Ultimately, he ended up going to school.
- Sonuçta, okula gitmeye son verdi.
I just bought the latest version of this MP3 player.
- Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
His latest novel is well worth reading.
- Onun en son romanı okumaya değer.
Date of last revision of this page: 2010-11-03
- Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
The lioness finally gave chase to the gazelle.
- Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.
He finally became the president of IBM.
- O, sonunda IBM'in başkanı oldu.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
The Gauls are close to the Germanic tribes.
- Galyalılar, Germen boylarına yakındır.
Close the door after you.
- Sizden sonra kapıyı kapatın.
The store is closed until further notice.
- Bir sonraki duyuruya kadar mağaza kapalı.
In late August, the Allied forces captured Paris.
- Ağustos ayı sonlarında İtilâf Devletleri, Paris'i ele geçirdi.
He returned home three hours later.
- Üç saat sonra eve geri döndü.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
That adds a new dimension to our problem.
- O, sorunumuza yeni bir boyut kattı.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't.
- Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.
Tom found the wallet he thought he'd lost after searching the house from top to bottom.
- Evi baştan aşağı aradıktan sonra Tom, kaybettiğini düşündüğü cüzdanı buldu.
I'll bet my bottom dollar he'll succeed.
- Onun başaracağına dair son dolarımla bahse girerim.
Having finished my work, I left the office.
- İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.
I will study abroad when I have finished school.
- Okulu bitirdikten sonra yurtdışında eğitim yapacağım.
He took care of the business after his father's death.
- O, babasının ölümünden sonra işle ilgilendi.
He took charge of the firm after his father's death.
- Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.
The first minutes after a heart attack are crucial.
- Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.
The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method.
- Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
The last witness sealed the prisoner's fate.
- Son tanık mahkûmun kaderini belirledi.
The room looks different after I've changed the curtains.
- Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.
It made me supremely happy.
- Bu beni son derece mutlu etti.
... working to redesign high schools and partner them with colleges and employers ...
... we partner with businesses builders and local communities ...