parallel; on a level; reaching the same limit

listen to the pronunciation of parallel; on a level; reaching the same limit
English - Turkish

Definition of parallel; on a level; reaching the same limit in English Turkish dictionary

even
{f} eşit olarak bölüştürmek
even
{s} dengeli
even
tam (sayı)
even
de
even
hatta ve hatta
even
acısını çıkarmak
even
bile

O bir sineğe bile zarar veremez. - She can't even harm a fly.

Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı. - She left without saying even a single word.

even
engebesiz
even
daha da

Fırtına daha da şiddetlendi. - The storm became even more violent.

Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım. - His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.

even
hatta

Hatta babama karşı onu destekledim. - I supported her even against my father.

Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler. - We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.

even
da
even
tamamıyla

Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun? - Do you even remember Tom?

even
{s} temkinli
even
neredeyse

Seni neredeyse hiç tanımıyorum. - I hardly even know you.

Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum. - I barely even remember Tom.

even
{s} düz, engebesiz
even
dahi

Biz dahi Tom'dan hoşlanmıyoruz. - We don't even like Tom.

Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı. - They didn't even know who they were supposed to meet.

even
düzeltmek
even
{s} başabaş
English - English
even
parallel; on a level; reaching the same limit
Favorites