Definition of parça parça in Turkish English dictionary
- piecemeal
The information is leaking piecemeal to the press.
- Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.
- In bits, in pieces, by pieces, brokenly, asunder, piecemeal
- by pieces
- in pieces
- brokenly
- asunder
- in pieces, in bits
- 1. in bits and pieces, in smithereens. 2. in separate pieces. 3. in installments. 4. in tatters, in rags
- piecewise
- fragmentary
- piece meal
- in piecemeal fashion
- apart
Things are coming apart.
- Şeyler parça parça oluyor.
- parça
- piece
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
- yedek parça
- spare part
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- parça
- part
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
- Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- parça parça deniz buzu
- sludge
- parça parça doğramak
- fritter
- parça parça etmek
- to break, smash, tear, or pull (something, someone) to pieces
- parça parça etmek
- smash to smithereens
- parça parça etmek
- to break to pieces, to tear sth up
- parça parça kesmek
- cut smth. asunder
- parça parça olmak
- fly to pieces
- parça parça olmak
- shiver
- parça parça olmak
- be torn to pieces
- parça parça olmak
- to be broken to pieces
- parça parça satmak
- 1. to sell (something) piecemeal. 2. to sell (something) retail
- parça parça yapılmış
- piecemeal
- parça
- bit
Every little bit helps.
- Her küçük parça yardım eder.
Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
- Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
- parça
- fragment
It looks like your hard disk is fragmented.
- Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
- Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
- parça
- passage
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
- tamamlayıcı parça
- component
- parça
- component
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
- parça
- segment
- kuşbaşı parça
- flake
- en küçük parça
- shred
- nadide parça
- beauty
- parça
- cake
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
- parça
- lump
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- parça
- portion
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
- yedek parça
- (Askeri,Teknik) spare parts
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- arka parça
- backing
- bin parça olmak
- (deyim) fall to pieces
- gerçek parça
- (Bilgisayar,Matematik) real part
- kadro parça listesi
- (Askeri) authorized parts list
- konik parça
- conic section
- kırık parça
- fragment
- kırık parça
- broken piece
- makasla kesilmiş parça
- snippet
- plastik parça
- plastic part
- sonraki parça
- (Bilgisayar) next track
- yedek parça
- replacement parts
- yedek parça
- auxiliary equipment
- yedek parça
- (Askeri) repair part
- parça
- article
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
- dirsek şeklinde parça
- knee
- parça
- item
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
- yedek parça
- (Ticaret) accessories
- ayrılamaz parça
- inseparable part
- bir kısmı, bir parça, bir bölüm
- part, a part of a section
- yırtılmış. parça parça olmu
- torn. fragments became
- altı sesli parça
- sextette
- altı sesli parça
- sestet
- ara parça
- connecting piece, connector
- ateşleyici parça
- detonator
- beş çalgılı parça
- quintette
- beş çalgılı parça
- quintet
- bir parça
- somewhat
The air feels somewhat cold this morning.
- Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
- bir parça
- slightly, a bit, a modicum of, ounce of sth
- bir parça görünmek
- peer
- bir parça umut
- faint hope
- burunundan düşen bin parça olmak
- to look very disgruntled, wear a very sour face
- büyük tek parça taş
- sarsen
- dört sesli parça
- quartette
- dört sesli parça
- quartet
- dövme parça
- forging
- ek parça
- rider
- ek parça
- (kumaş) gusset
- en güzel parça
- tidbit
- erkek parça
- tongue
- esas parça
- fundament
- eve parça başı ücretle verilen iş
- outwork
- evinde parça başı iş yapan kimse
- outworker
- ezberlenen parça
- recitation
- fabrika parça numarası
- (Ticaret) manufacturer's part number
- görülmeye değer parça
- showpiece
- göstermeye değer parça
- showpiece
- güzel parça
- titbit
- iki parça
- Twain
- iki parça bir takım
- two piece suit
- ilave parça
- tailpiece
- ince parça
- flake
- iri parça
- hunk
- istek parça
- encore
Whether or not we play an encore depends on the audience.
- Bir istek parça çalıp çalmayacağımız seyirciye bağlı.
The pianist played two encores.
- Piyanist iki istek parçası çaldı.
- kalan parça
- ort
- kaç parça olayım
- (Konuşma Dili) I wonder which of all these jobs I should tackle first?
- kocaman parça
- chunk
- komple parça değiştirme
- (Askeri) unit replacement
- kullanılmış parça takmak
- cannibalize
- kuvvetlendirıci parça
- reinforcement
- küçücük kalmış parça
- stump
- kırık parça
- breakage
- kıvrımlı parça
- serpent
- makasla kesilmiş parça
- snip
- melodinin bir bölümünü oluşturan kısa parça
- phrase
- motor kapağını karosere bağlayan parça
- scuttle
- nefesli çalgıların hep birlikte çaldığı parça
- fanfare
- onuncu parça
- tenth part
- ortalama parça tesir alanı
- (Askeri) mean area of effectiveness for fragments
- oynak parça
- rider
- parça
- attachment
- parça
- cut
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
She cut the apple in two.
- O, elmayı iki parçaya ayırdı.
- parça
- tool
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
- parça
- used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth
- parça
- piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art)
- parça
- member
- parça
- driblet
- parça
- snatch
- parça
- slang hashish, hash
- parça
- (Hukuk) article, component, fragment
- parça
- patch
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
- parça
- slang pretty woman, nice piece of goods
- parça
- piece; fragment; bit
- parça
- moiety
- parça
- a poor substitute for ..., a worthless thing that goes by the name of ...: bu hekim parçası this worthless individual who's supposed to be a doctor
- parça
- fraction
- parça
- (et) gobbet
- parça
- batch
- parça
- dribblet
- parça
- item (in a set of several items)
- parça
- morsel
- parça
- cantle
- parça
- piece; bit; fragment; particle; component; morsel; item; part; piece, song; chick; quotation, quote, passage
- parça
- shred
There wasn't a single shred of evidence.
- Tek bir parça delil yoktu.
Tom shredded the lettuce.
- Tom marulu parçaladı.
- parça
- scrap
Mary is scraping her heels.
- Mary topuklarını parçalıyor.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
- Onun telefon numarasını bir kâğıt parçasına yazdım.
- parça / milyon
- (Askeri) parts per million
- parça alma
- (organ) resection
- parça almak
- (organ) resect
- parça almak
- cannibalize
- parça almak med
- to carry out a biopsy
- parça alım
- med. biopsy
- parça başı iş
- piecework
- parça başı iş anlaşması
- contract
- parça başı çalışan kimse
- pieceworker
- parça başı ücret
- basic wage
- parça başı ücret yöntemi
- piece rate
- parça başına
- by the piece
- parça başına
- per piece
- parça başına
- apiece
- parça bohçası
- 1. patchwork cloth. 2. mishmash, hodgepodge
- parça eklemek
- gusset
- parça eşya taşıyacağım
- carry on pieces
- parça halinde
- fractionary
- parça koymak
- piece
- parça koymak
- piece up
- parça kumaş
- fent
- parça kumaş
- remnant
- parça kumaş
- piece goods
- parça kumaş
- swatch
- parça kumaş
- cut
- parça kumaşların indirimli satışı
- remnant sale
- parça kumaşların kilo ile satışı
- remnant sale
- parça kömür
- lump coal
- parça mal
- piece goods
- parça mal goods sold by
- the piece
- parça tesirli bomba
- fragmentation bomb
- parça tesirli kodu
- (Askeri) fragmentation code
- parça tesirli mayın demeti
- (Askeri) family of scatterable mines
- parça,
- armature
- sanal parça
- imaginary part
- sarkan parça
- lappet
- seçme parça
- excerpt
- seçme parça
- extract
- seçme parça almak
- excerpt
- silindir şeklindeki parça
- tambour
- sivri ağızlı parça
- pointed adapter
- standart parça
- standard part
- suratından düşen bin parça
- very sour-faced, very annoyed-looking; very angry -looking; very grim-looking
- suratından düşen bin parça olmak
- to pull a long face
- sürtünen parça
- rubber
- tecrübi stok seviyesi (yedek parça listesi) kıta yükü listesi / onaylanmış stok
- (Askeri) prescribed load list/authorized stock level
- tek parça
- solid
- tek parça
- integral
- tek parça
- one-piece
- tek parça anıt
- monolith
- tek parça bikini
- monokini
- tek parça halinde
- in a single piece
- tek parça halinde
- massively
- tek parça iç çamaşırı
- (kadın) body suit
- tek parça iç çamaşırı
- union suit
- tek parça iç çamaşırı
- body stocking
- tek parça kadın iç çamaşırı
- camiknickers
- tek parça mayo
- one piece bathing suit
- tek parça streç giysi
- leotard
- tek parça taş anıt
- menhir
- tek parça çamaşır
- combination
- teleskopik parça
- telescopic part
- titreşim azaltan parça
- damper
- uzun ince parça
- sliver
- uzun ve dar parça
- strip
- vasiyetin paylaşımından sonra kalan parça
- residue
- yanımda iki parça eşya taşıyacağım
- I have two carry on pieces
- yarım parça
- stump
- yarım parça
- split
- yavaş çalınan parça
- largo
- yazıdan çıkarılan parça
- deletion
- yedek parça
- part
I can not buy spare parts for this car.
- Bu araba için yedek parça alamam.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- yedek parça
- spare
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
I can not buy spare parts for this car.
- Bu araba için yedek parça alamam.
- yedek parça
- replacement part
- yüreki parçalanmak/parça parça olmak
- for one's heart to be wrenched (upon seeing something sad)
- yüzünden düşen bin parça olmak
- to wear a very sour face
- yüzünden düşen bin parça olmak
- to pull a long face
- ön parça
- advance section
- örnek parça
- (Marangozluk) specimen sample
- üst parça
- top
- üst parça
- upper
- üst parça
- upper part
- üç köşeli parça
- triangle
- üç parça bir takım
- three piece suit
- üç sesli parça
- tritone